25 Kasım 2011 | Cuma

İsteyenin bir yüzü…

Ara transfer dönemi yaklaşınca, gözde futbolcular için piyasa da açıldı. Önemli ve gelecek vadeden futbolcular var.
Ve her şeyden önemlisi bu oyunculara ihtiyacı olan kulüplerimiz de.
Alper Potuk bunlardan biri… Her takımda oynayabilecek kalitede.
Gelişime de açık. Hocaları kendisinden çok memnun.
Hem çalışmasından hem de kişiliğinden.
Hayatında futbola önceliği vermiş bir oyuncu. Ama bonservis bedeli var.
Eskişehirspor Başkanı Halil Ünal, "Geçen sene 10 milyon euro istedik.
Çok geldi" diyor.
Yine geçen sene Valencia, Fenerbahçe'den Gökhan Gönül'e talip oldu. Milli ve Şampiyonlar Ligi oynamış, şampiyonluk görmüş, Türkiye'nin en önemli oyuncularından biri için teklif ne kadardı biliyor musunuz; üç milyon euro… O da üç yılda ödenmek üzere… Ben isteyene bir şey demem.
Elindekini en iyi fiyattan satmak isteyecektir.
Alıcıların bu piyasayı oluştururken, Valencia'yı biraz örnek almaları gerekir.
Türk futbolunda artık ödenebilecek, gerçek rakamlar konuşulmalı.
Bonservis bedellerinde de, oyuncu sözleşmelerinde de gerçekçi olunmalı.

İŞTE ŞENOL HOCA
Trabzonspor iki CSKA maçında da gol üretemedi. Çünkü Burak rakip defansın kapsama alanından çıkamadığı gibi, ofsayt tuzağına da düştü.
Adeta rekor kırdı.
CSKA bunu sadece Trabzonspor'a karşı değil, grupta oynadığı öteki maçlarda da yaptı.
İnter'e de, Lille'e de.
Bu tarzı inceleyen teknik adamın, Burak dışında bir hücum alternatifi üretmesi, yeni bir organizasyon denemesi gerekirdi. İnter maçında bunu gördük. Burak yine kıskaçtaydı.
Ama Trabzonspor'da topu ayağına alan hemen her oyuncu öne doğru hamle yaptı, topla mesafe katetti ve rakibin dikkat etmesi gereken seçeneklerin çoğalmasını sağladı.
Bu dikine oyun pozisyon zenginliğini getirdiği gibi, maçın İnter için kabus olmasını da sağladı. Şenol Güneş- Ünal Karaman ikilisini geçmiş tecrübelerden çıkardıkları dersler ile ürettikleri çözümler nedeniyle tebrik edelim.
Onlar; sistemi değil, sadece oyuncuları değiştiren meslektaşlarına iyi bir örnek oldular.

KOCAMAN'I ANLAMAK
Aykut Kocaman'ın Eskişehirspor maçı sonrasında, "Milli Takım'dan sakatım diye ayrılıp, kendi takımlarında oynayanlara da baksınlar" fikrini onaylamıyorum. Bu onun yapması gereken bir konuşma değildi. Başkaları tartışsın ama bu sözler gereksizdi.
Fakat Kocaman'ın dengesini korumak konusunda, şu anda tüm meslektaşlarından ve bizlerden ayrılan çok büyük bir baskıyla mücadele ettiğini düşününce, hata payını artırmak gerektiğine de inanıyorum.
Şampiyonlukla sonuçlanan, her maçı final gibi yaşadıkları bir sezon geçirdiler. Bunun üstüne 3 Temmuz süreci başladı.
Hem takımı toparlayıp, hem de kulübün sözcüsü durumuna geldi. Yeni bir baskı üstündeydi.
Tüm bunları geride bırakıp Şampiyonlar Ligi'ne konsantre olurken ikinci darbeyi yedi. Kendini, camiasını ve takımını toparlamak zorundaydı.
Üstündeki yük iyice arttı.
Ardından başlayan sezon ile birlikte, yine her maçı kazanmak zorunda olduğunu biliyordu. Bunu futbolcularına da hissettirmesi gerekiyordu.
Mücadeleyi sadece rakiplerine karşı değil, neredeyse tüm kamuoyuna yapıyorlardı.
Buna rağmen lider, en çok gol atan iki takımdan biri ve şüphesiz şampiyonluğun favorisi. Onu yargılarken, bu geçmişi atlarsak haksızlık yapmış oluruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor