13 Nisan 2020 | Pazartesi

Futbola ne olur?

Önceki gece, 38 yıl önce oynanmış bir maçla tazeledik(!) futbol sevgimizi. Madrid'in Santiago Bernabeu stadında, İtalya ile Almanya'yı karşı karşıya getiren o müthiş finalle coştuk. Ne çok özlemişiz; sosyal medya etkileşimleri güncel bir El Clasico maçı kadardı neredeyse. Gerçi benzer bir etkileşim dalgasını, Klopp'un Liverpool'unun en önemsiz maçında bile görmeye alışmıştık nicedir ya, neyse; ''Türkiye'deki aşırı Liverpool hayranlığı'' başka bir yazının konusu. Beni tanıyanlar bilir, "Türkiye'deki aşırı Liverpool hayranlığı'' ve ''Belçika futbolunu yere göre sığdıramama ezberi'', uğraşmaktan en çok zevk aldığım mevzulardır. Her biri için ayrı ayrı makaleler, kitaplar yazasım, belgeseller çekesim dahi var. Neyse, önceki geceye dönelim. Sevdiğim ve pek çoğu akranım olan meslektaşlarımla, 9 yaşımdayken rahmetli babamla siyah-beyaz tv'den izlediğim bir maç vesilesiyle sosyal medyada futbol konuştuk… Görüntülü aramalarda, "her iki takımın da modern futbol evreninde pek bir anlam ifade etmediğini" falan tespit ettik iştahla. Maçın skorunu tahmin etmeye dair espriler farklı cümle yapılarıyla havada uçuştu (bendeniz dahil). İtalyacılar ile Almanyacılar'ın kısa ve fazla tahrip etmeyen atışmalarıyla yakın zamanda geride bıraktığımız o görkemli(!) günleri yad ettik. Ne çok özledik futbolu! Haftada 15 maç izlediğim oluyordu. Düşünüyorum da her gün, gezegenin muhtelif coğrafyalarından, ne denli çok sayıda futbol maçını izleme şansına sahiptik. Bu güzel oyun, 90'ların ikinci yarısından itibaren bu denli çok maç yayını ve birçok futbol adamının eleştirdiği yoğun fikstürle bahis endüstrisinin lokomotifi olarak konumlandı büyük ölçüde. Bir kısım maç izlemeyen delikanlı için ''futbol''; bahis bültenindeki önemli(!) bir konu başlığı. İzlediği maç değil, bir skor tabelası hatta bazen bir istatistik sayfasından ibaret. Genç dimağların önemli bir kısmı içinse ''futbol''; sosyal medyada kıyasıya mücadele eden (sahadaki rekabetten çok daha zevkli geçen) düşman cephelerin birinde yer aldığı bir varoluş biçimi sadece…

***

Maça dikkatlerini vererek izledikleri dahi yok, kulübün ya da bir taraftar grubunun logosunu profil fotosu yapıp, parayla yönlendirilen şebekelere yancı olmakla yetiniyorlar çoğunlukla(bunu bile özleyenler var). İşin daha tuhafı, hakaret, küfür, tehdit jargonuyla köpüren bu ekosistemde, bunu (bu suçu) kendi ismi ve fotoğrafıyla yapanlar bile var çokça. Futbol burnumda tütse de bazı yan etkilerinden kurtulmuş olmak ruh sağlığıma iyi geldi doğrusu. Bu yazıyı, güneşli bir pazar günü, öğle vaktinde yazıyorum. Bundan birkaç ay önce olsa, bu güneşli ve güzel öğle vakti, ailemle, dostlarımla takılmak yerine, bir süper lig ya da TFF birinci lig maçı izliyor olacaktım. Bundan birkaç ay sonra, futbol yeniden başladığında ne yaparım sizce? Bildiğim tek şey; sokağa çıkma yasağı yokken de güneşli pazar öğlelerinde evde futbolla meşguldüm, şimdi de… ''Şartlara uyum sağlamak zeka göstergesidir'' deniyor… Bu gezegende bizdeki bu futbol tutkusu, futbolda bu kadar para, güç ve kendini İFADE ETME fırsatı olduğu sürece, futbolu yönetenler de bunu yapabilecek kadar zekice kararlar alacaklardır şüpheniz olmasın; siz kendinize iyi bakın yeter.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor