Yunus Akgül

Yunus Akgül

30 Aralık 2016 | Cuma

Bu oyunda biz de varız

Bir zamanlar Yugoslav futbolcularla gurur duyarken artık bizimkilerin başarısı ile onurlanıyoruz

Size, Şampiyon Kulüpler Kupası çeyrek final maçı, 15 Mart 1989 Köln, Galatasaray-Monaco desem, aklınıza ilk ne gelir?
Adım gibi eminim ki dudaklarınızdan 'Prekazi' adı dökülecektir.
Müngersdorfer Stadı'nın filelerine 37 metreden çaktığı o füze gibi serbest vuruş golünün, Monaco kalecisi Ettori gibi hiçbirimizin hafızasından silinmediğinden eminim.
Çok değil, daha 10 yıl öncesine kadar yanı başımızdaki Balkanlar'da var olan ve daha sonra 20 yıl süren kanlı bir süreç sonunda parçalanan Yugoslavya diye bir ülkenin vatandaşıydı Cevat Prekazi. Daha sonra Türk vatandaşı da oldu. Günümüzün gençleri, bölündükten sonra toprakları üzerinde tam yedi adet ülke kurulan bu ülkeyi, ancak yakın tarih kitaplarından öğrenebilir ama orta yaşın biraz üzerinde olanlarımız, bir zamanlar futbol liglerimizde isimlerinin sonu 'viç' ile biten sporcuları dün gibi hatırlayacaklardır.
Yugoslavya'nın, erkek nüfusunun belki de yarısını futbolcu olarak yetiştirip dünyaya pazarladığı o günlerde bizde de başlamıştı 'Yugo futbolcu' dönemi.
Elbette ki o zamanki şartlar ve ülkemizin imkanlarının kısıtlılığı dolayısıyla, emekliliği gelmiş eski yıldızlar veya hiçbir ülkede hatta kendi ülkesinin liglerinde bile forma giyme şansı bulamayan üçüncü sınıf futbolcular gelirdi Türkiye'ye.
Ancak Tarık Hociç, Cevat Prekazi ve Zoran Smoviç ile başlayan Yugoslav ekolü, o yıllardan itibaren Türk futbolunda önemli bir yer aldı ve kelimenin tam anlamıyla yeşil sahalarımıza dünden bugüne damga vurdu. Arama motorlarına 'Türkiye'de futbol oynayan Balkan kökenli futbolcular' diye yazarsanız; ya da arşivlerden o günkü gazeteleri bulup takım kadrolarına bakarsanız, Yugoslav futbolcular sıra sıra dökülecektir.
Aslında o dönemi, sadece Yugoslav futbolcularla sınırlamak da doğru olmaz. Zira, Prekazi'nin golünün bir benzerini yine Monaco filelerine 11 sene sonra bir daha gönderen Rumen Gheorge Hagi başta olmak üzere ülkemizde forma giymiş birçok yabancı futbolcuya haksızlık etmiş oluruz.
Şimdi bizim de var; bu oyunda artık biz de varız.
Bizim çocuklarımız da, dışarıda göz doldurmakta, parmak ısırtmakta…Yurt dışında ülkemizi temsil eden futbolcularımız, dünyanın gözde liglerinin olduğu Avrupa ülkelerinde golleriyle zirveyi zorlayan isimlerimiz gün geçtikçe artıyor. Kırmızı-beyaz kramponlarımız yabancı sahalarda pırıl pırıl parlıyor;
Avrupa hatta dünyanın çeşitli liglerindeki Türk futbolcularımızla göğsümüz kabarıyor.
Arda Turan, Yunus Mallı, Emre Mor, Enes Ünal, Erhun Öztümer, Yener Arıca, İlkay Durmuş, Mevlut Erdinç bunlardan ilk aklımıza gelenler… Gerçi, Arda Turan'ın dışında bizim yetiştirdiğimiz, fidanken dibine su döktüğümüz bir isim yok ama olsun en azından maç seyrederken adlarının söylenmesi bile tüylerimizin diken diken olmasına yetiyor.
İsimlerini duyunca böylesi duygulanırken, gol attıp alkışlandıkları zamanki halimizi varın siz düşünün.

BEYAZ ÖRTÜNÜN ALTINDAKİ ÖLÜ TOPRAĞINI KALDIRIN
Bir dönem uluslararası spor organizasyonlarının merkezi olan Türkiye, uzun zamandır büyük çapta bir spor etkinliğine ev sahipliği yapmadı. Universiade Yaz ve Kış Oyunları, FIBA Dünya Erkekler ve Kadınlar Basketbol Şampiyonası, Avrupa Olimpik Gençlik Festivali, Akdeniz Oyunları gibi bırak aslanın ağzını, midesinden çekip alarak düzenlediğimiz altın değerindeki spor organizasyonlarının altından yüz akıya kalkan ülkemizin uluslararası etkinlikleri bir anda bıçak gibi kesildi.
Yeni bir organizasyona aday olunmadığı gibi teşebbüste dahi bulunulmadı.
Neyse ki, 2017 yılında Türk sporu ve ülkemiz adına sevindirici gelişmeler bizi bekliyor; iki önemli spor etkinliği ülkemizde düzenlenecek.
Önce, Şubat ayında Avrupa Olimpik Kış Festivali'ne Erzurum'da ev sahipliği yapacak, ardından Mayıs'ta İstanbul'da Euroleague Final Four mücadeleleri ile özlediğimiz sportif organizasyonlar ile az da olsa hasret gidereceğiz.
2011 Ocak-Şubat aylarında düzenlediğimiz ve Kış Olimpiyatları düzenlemeyi isteyen ülkemiz için büyük bir referans olan 25. Dünya Üniversiteler Kış Oyunları için, Erzurum'a kış spor etkinliklerinin her türlüsünü alabileceğimiz tesisleri inşa ettik.
Türkiye'nin sahip olduğu büyük gücü açığa çıkaran bu oyunlarla, organizasyon, tesis, teknik, estetik, iletişim ve birçok açından büyük bir ivme kazandık.
Kış olimpiyatları düzenlemek için adeta master yaptığımız Universiade 2011 için Erzurum'da yaptığımız tesislerde, Doğu'da geleceğin kış olimpiyat şampiyonlarının tohumlarını ekmek, bir diğer önemli amacımızdı.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde spor tesisi anlamında tek kalemde ilk defa bu kadar ciddi bir yatırım yapıldı. 25. Dünya Üniversiteler Kış Oyunları kapsamında;
Konaklı Bölgesi'nde 81 milyon 914 bin 400, Palandöken'de 45 milyon 166 bin, Kandilli'de 19 milyon 128 bin, buz sporları tesisleri için 49 milyon 138 bin, kayakla atlama tesisleri için 57 milyon 100 bin, açılış kapanış törenlerinin yapılacağı Cemal Gürsel Stadyumu için 26 milyon 200 bin, Oyunlar Köyü için 51 milyon 261 bin TL olmak üzere toplam 364 milyon 314 bin 400 TL (185 milyon 779 bin 908 euro) spor yatırımı yaptık.
Ayrıca 47 milyon 421 bin 588 TL (24 milyon 182 bin 350 euro) tutarında spor dışı yatırım yapıldı. Beklenmeyen harcamalarla birlikte yatırımlar için yaklaşık 600 milyon TL, organizasyon komitesi harcamaları da yaklaşık 135 milyon TL (68 milyon 842 bin 427 euro) oldu.

Oyun devam etmeli
Türk sporu adına devlet bütçesinden verdiğimiz her kuruşun, adeta bir spor eseri haline getirildiğini görmenin gururunu tüm Türkiye birlikte yaşadık.
Peki sonra ne oldu?
Koca bir hiç!… Sonuç; 2011'de Universiade Oyunları bittiğinden bu yana tüm bu tesisler maalesef bomboş… Oysa Erzurum, bütün bu gösterilen çabaların ve sağlanan imkanların ardından perdeler kapandığında, artık eskisi gibi olmayacaktı.
Tesislerimizin oyunlar sonrası boş kalmaması için büyük organizasyonları Erzurum'a getirecek, birçok etkinlik yapacak, hem sporu hem turizmi canlı tutacaktık.
Böylece Erzurum'un karı, kâra dönüşecek ve asırlardır bu coğrafyanın çilesi olan kar, şehrin ve hatta bölgenin talihini değiştirecekti.
Bütün hedefimizi bunun üzerine kurmuş, çalışmış ve meydana getirmiştik. Sonra, her şey kaderine terk edildi; gül gibi tesislere organizyon alıp hayat katmak yerine 'Beyaz Fil'e dönüşmesine seyirci kalındı.
Bugün fotoğrafa baktığımızda içimiz acısa da, 2017 Eyof Erzurum bizi biraz olsun umutlandırdı. Yine de 5 sene gecikmeli olsa da, Avrupa Gençlik Olimpik Kış Festivali'ni yeni bir başlangıç olarak kabul edelim ve dileyelim ki bundan sonra bu kıymetli tesislerimiz boş kalmasın.
Sadece Erzurum değil, tüm Türkiye'nin sportif organizasyon atağının üzerine serili olan ölü toprağı kalksın artık… O yüzden, sözünü ettiğimiz ve dünyanın gözünün yine bize çevrileceği bu önemli iki organizasyonu dört gözle bekliyoruz.
Aynı zamanda her ikisi de milletçe zor zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde büyük moral kaynağı ve normalleşmenin de iyi bir göstergesi olacaktır. Çünkü, sıkıntı yaşayan bir ülkede ilk iptaller, spor karşılaşmaları ve kültürel etkinliklerde başlar.
Şimdi, bu zorlu dönemde spor teşkilatına büyük görev düşmekte… Moralimizi yüksek tutabilmenin yolu, ülkemizi hem uluslararası camiada, hem de kendi insanımız nezdinde çok iyi temsil edeceğimiz spor organizasyonlarına ev sahipliği yapmamızdan geçiyor.
Bu yüzden hiç vakit kaybetmeden, adaylık başvurularına başlanmalı… Amerikalılar'ın dediği gibi oyun devam etmeli...

KONAKLI YASAKLI MI NE GÜNE DURUYOR?
Eyof 2017 Erzurum (Avrupa Gençlik Olimpik Kış Festivali) kayak müsabakaları Palandöken'de yapılacak.
"Ee…Bundan doğal ne var?" diyebilirsiniz elbette..
Palandöken'in ülkemizin en önemli kayak merkezlerinden biri olduğu doğrudur fakat profesyonel anlamda yarışların yapılabileceği gerçek pistler ne yazık ki burada mevcut değildir.
2011 Universiade Kış Oyunları için Palandöken'in sadece 5 kilometre ötesinde inşa edilen ve değil Avrupa Gençlik Olimpik Kış Festivali, dünya şampiyonaları, olimpiyat oyunları dahi yapabileceğimiz Konaklı'daki dünya standartlarında pistler ne güne duruyor?
Bilinmelidir ki;
"Eyof 2017 kayak müsabakaları"nın tamamının yapılacağı yer; Konaklı Kayak Merkezi'dir!..
Yapılan yatırımın büyüklüğünü yakınen bildiğimiz ve çorbasında tuzumuzun bulunduğu Konaklı'nın, oyunlar sonrası atıl kalmaması için gerekenin yapılacağından hep ümitli olduk ama anlayamadığımız bir şekilde hem Türk sporuna ve hem de Türk turizmine çok büyük katkı sağlayacak bu bölge, ısrarla atıl tutulmaya çalışıldı.
Neler olduğunu bilemiyoruz ve sporu yönetenlerin çıkıp anlatmasını istiyor, bekliyoruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

GÜNÜN DİĞER YAZARLARI

SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor