Yunus Akgül

Yunus Akgül

13 Haziran 2017 | Salı

İmaj her şeyse, spor da imaj için çok şeydir

Kurduğunuz düzen zalimlerin düzeni ama dünya da beşten büyüktür" demeseydik, "Kendi başımızın çaresine bakar, kendi göbeğimizi kendimiz keseriz" diye diklenmeseydik, Savunma sanayimizi güçlendirmeye; kendi savaş gemimizi, savaş uçağımızı, silahımızı üretmeye girişmeseydik, Eskiden olduğu gibi milli gelirimiz yerlerde sürünürken, IMF'nin kapılarında yine sürünmeye devam etseydik, En önemlisi de "Yerli ve milli" olma yolunda böyle direnmeseydik, yedi düvel birleşip de üzerimize gelir miydi?
Kuşkusuz, dışa bağımlı o mevcut düzen devam etseydi, sabrımızı test etme; sinir ve sınırlarımızı zorlama yoluna da gitmeyeceklerdi.
İbn Haldun'un "Coğrafya kaderdir" sözünün en belirgin örneğidir güzel Türkiye'miz...
Kafamızı kaldırıp, inatla "Yeni dünya düzeninde biz de varız" dedikçe, alın yazımız olan bu coğrafyada, bizi dört bir tarafımızdan kuşatmak, her taraftan kıskaç altına almak için her yolu denediler, deniyorlar, deneyecekler.
"Sizin bu yeni düzende yeriniz yok; oturun oturduğunuz yerde ve yine üretip kalkınmadan bize borçlu, bize bağımlı yaşayın" diyorlar mealen...
İşte tam da şimdi; böylesine bir kuşatılmışlığın içinde binbir türlü algı operasyonları ile çökertilmeye çalışıldığımız şu günlerde, sporun önemi ve değeri daha da artıyor. Türkiye ile ilgili dünya kamuoyunda oluşturulan bu algı kurgulamasını, profesyonel bir imaj yönetimiyle pekala da lehimize çevirebiliriz.
Bu konuda en yetkili kurum spor teşkilatımız ve en etkili unsur da sporcularımızdır.
Buradan hareketle, istediğimiz sonucu almamız imkansız değil...
Yüz milyonlarca dolar harcayarak dünya televizyonlarına, uluslararası out door alanlarına vereceğimiz reklamların yerine, spor ve sporcularımızla yapacağımız PR'ın geri dönüşü çok daha etkili, çok daha verimli ve çok daha pratik olacaktır.
Ülkemiz, spora yıllardır ektiği tohumların meyvelerini almaya yeni yeni başladı; artık sporun her alanında adımız daha çok duyulmakta, sesimiz daha gür çıkmakta...
En son, Fenerbahçe'nin basketbolda kazandığı Avrupa Kupası, Voleybol erkekler ve kadınlar dünya şampiyonası elemeleri gurup birinciliğimiz ile dünyanın çeşitli takımlarında top koşturan futbolcularımız, Türkiye'nin adından söz ettirmeyi başaran etkin gücümüz oldular.
Bütün bu gelişmelere, sadece "sportif bir başarı" gözüyle bakmak vizyon darlığı olur.
Spor, bir ülkenin itibar yönetiminin geçer akçesi, sporcu da en etkili imaj işçisi ve elçisidir.
Spora ve sporcuya bu gözle de bakmalı ve yatırımları buna göre yönlendirmeliyiz.
1975 Montreal Olimpiyatları'nda Amerika Birleşik Devletleri, tarihte ilk defa olimpiyat madalya sıralamasında rakibi Sovyetler Birliği'nin gerisinde kalmıştır. Bu duruma çok sinirlenen dönemin ABD Başkanı Gerald Ford, derhal ülke çapında bir seferberlik başlatmış, sonucunda Amerika Birleşik Devletleri'nin spor yapılanması ve pazarlaması baştan aşağıya değişmiştir.
Yüzyılı aşkın bir süredir ülkelerin en önemli reklam yüzlerinin sporcular olduğunu biliyoruz artık.
Bu gerçek, Amerika için de, Türkiye için de, Afrika ya da Asya'daki herhangi bir ülke için de aynıdır.
"İmaj her şeydir" amma spor da imaj için çok şeydir.

ÇAYKUR RİZESPOR'U DÜŞÜNEMEYENLER DÜŞÜRDÜ
Adana ve Gaziantep'in düşmesi haftalar öncesinden kesinleştiği için o kadar sancılı ve sansasyonel olmadı ama çayın başkentinde hüzün var.
Son haftaya kalan ve bir gerilim filmini aratmayan Rizespor'un düşme şekli, gerçekten hem taraftar ve hem de şehir adına epey trajik oldu.
Rizespor'un rakibiyle oynadığı maçtan ziyade, kendisi gibi bir diğer küme düşme adayı olan Bursaspor'un maçı daha önemliydi.
Bursaspor, tarih boyunca Rizespor ile arasında tatlı bir rekabeti olan komşusu Trabzonspor ile oynuyordu. Sonuçta, Trabzonspor'un rakibine yenilmesiyle, iki yeşil kentten gülen taraf Bursa oldu ve Rize düştü.
Bundan sonra yaşananlar ve yapılan talihsiz açıklamalar sadece sporumuz adına değil toplumsal huzur adına da sıkıntı doluydu. Trabzonspor'un şike yaptığını ima ederek "Rize, 500 yıl geçse de bu günü unutmaz" açıklaması aslında yenilir, yutulur bir cümle değil… Bu söz üzerine Türkiye Futbol Federasyonu sportif açıdan soruşturma, savcılar da şike soruşturması açmalıdır ama bunun asla yapılmayacağını hepimiz biliyoruz.
Teknik Direktör Hikmet Karaman'ın açıklamaları, kulüpte "Bugün var, yarın yok" bir şahıs olduğu için su götürebilir ama kulüp başkanı ve yönetimi en kötü günde sorumluluğu üzerine almak zorundadır. Kümede kalma şansı, son haftaya ve başka bir takımın oynayacağı maçın sonucuna bağlı bir bekleyişte, her türlü sonucu da baştan kabullenmiş olmak gerekir.
Kulüplerin başkan ve yönetimleri ligdeki gidişatın, başarı ya da başarısızlığın tek sorumlusudurlar. Takım kötü gittiği anda takviye yapma veya teknik direktörü değiştirme yetkileri dahil, her türlü yetkinin sahibi onlardır çünkü… Dolayısı ile futbolcuların ve teknik direktörün de bu anlamda suçu en aza indirgenebilir.
Bugün, nasıl Fikret Orman'ın, gazeteleri, televizyonları şampiyonluk şarkıları söyleyerek dolaşması anasının ak sütü gibi helal ise, Gaziantep'i, Adana'yı, Rize'yi küme düşüren başkanların da ağıtlar yakmak yerine çıkıp sorumluluğu üstlenmektir paylarına düşen… "Evet… Yanlış yönetimimizden dolayı takımımız küme düştü.
Camiamızdan özür diliyor ve istifa ediyoruz" diyen bir başkan ve yönetimini ne zaman görecek gözlerimiz?
Ya da görebilecek mi?
Bu trajik sonu, düşte bile göremeyenler yüzünden "düş de gör"e maruz kalmayı hak etmedi Rizespor… İnanıyoruz ki, Rize'de bu süre zarfında çay iyice demlenecek ve çayın tadını yeniden yaşayacak Süper Lig…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor