Sevgili Fatih Terim, senin kovulman için Milli Takım'ın mağlup olmasını isteyen çok insan var. Bunların içinde yazılı ve görsel basında insanlar var mı bilmiyorum ama toplumun içinde var. Bak Fatih kardeşim; yoldaki adam senin aldığın parayı konuşuyor. Bu da çok doğal. Türkiye'nin bu ortamında bu verilen paranın neye göre verildiğini, bunun başarı sınırının ne olduğunu, bunun ölçüsünün ne olduğunu sorgulayan çok insan var. Haksızlar mı, bence haklılar. Ama neden haklılar? Sen Milli Takım Teknik Direktörü olarak bu parayı alıyorsan Türk halkı senden bütün maçlarını kazanmanı bekler. Elemelerine girdiğin bütün turnuvalara katılmanı ister. İsteroğlu ister... Bu konuda sen mukaveleyi yaptığında bir açıklama yapmadın.
Ama sonra bir gün bir baktık senin isminin karşısında Milli Takım veya Milli Takımlar Teknik Direktörü değil Türkiye Futbol Direktörü yazdı.
Sana çok yerden soru geldi soranların başında da ben geliyorum. Sevgili Fatih bu Türkiye Futbol Direktörü ne demek? Yetkisi, sınırı nedir, kaç gram eder? Bunların hiçbirinin cevabı gelmedi.
Ne zaman geldi, son Letonya maçından sonra.
Çünkü Hollanda'yı yenemesek Türkiye için deniz bitiyordu. Sen o gün bir açıklama yaptın ve "Ben buraya teknik direktör olarak gelmedim. (Yeni teknik direktörüm demedin) Benim bu kadar sene mukavele yapmamın nedeni Türk futbolunu kurtarmaktır" diye konuştun. Bunu birinci gün söyleyecektin Fatih.
İşin başka bir tarafı var
Yok ben A Milli Takım'ı çalıştırırım diyorsan o zaman sanal düşmanlar yaratıp futbolcularını ateşlemeye kalkmayacaksın.
Sana şunu da söyleyeyim. Diyorsun ki, "Bu maçtan sonra ben açıklamalar yapacağım. Kimlerin bana neler dediğine veya yazdığına cevaplar vereceğim."
Sana açıkça bir şey söyleyeyim. Sen şu cümleleri söylesen, mesela desen ki "Hangi geri zekalı veya aptal bunları bana yazmış veya söylüyor" desen inan bu basında en az 10 kişi çıkar "Terim bunları benim için söylüyor" der. Bu da işin maalesef başka tarafı Fatih.
Yumuşak iniş yapıyorsun
Sana bir şey daha söyleyeyim. Aziz Yıldırım da sen de çalışan insanları o kadar çok yıldırmış ve korkutmuşsunuz ki basın toplantısında oraya gelen insanlar sana soru soramıyorlar. Ayağına basamıyorlar, toplumun ne demek istediğini sana anlatamıyorlar, korkuyorlar.
Aynen Aziz Yıldırım'da olduğu gibi... Biliyorum çok nadir seni kıstırıyorlar, kaleci Volkan konusunda olduğu gibi. Ama sen orada açık ve net konuşmuyorsun. Konuş hocam. Mesela "TFF Volkan'ı alma dedi ben de almıyorum" de. Veya de ki 'Bu Volkan artık fazla oldu. Rakibe küfreden, seyirciye küfreden veya Milli Takım formasını sahada bırakanı almam.' Ama bu konuda hala yumuşak iniş yapıyorsan sevgili Fatih. O zaman sen idareci ol veya maslahatçı ol. Çünkü Volkan konusunda kamuoyunun sana itimadı kalmadı.
Sevgili Fatih sana yoldaki insanların anlattıklarını söylüyorum. Gezmeyi severim, herkesle konuşurum, korumam yoktur kamuoyunun nabzını iyi tutarım. Benim dediklerimi iyi oku. Öncelikle yatıştırıcı ol, ayrılıkçı değil. Tehditkar olma. Daha da önemlisi sevgili Fatih, hep türbülansta uçma. Devamlı türbülanstasın.
Antipatik hale geldin
Avrupa şampiyonasında şöyle bir espri yapmıştım; "Fatih hoca çok ballı. Boğaz köprüsünden aşağı düşse yürüyerek Beylerbeyi'nden çıkar" diye. Bir teknik direktör arkadaşım da dedi ki, "Hocam yürüyerek çıkarken iki de balık yakalar" dedi.
Sevgili Fatih, hiçbir şey tesadüf değil. Senin başarıların çalışmanın eseridir. Ama yaptığın hareketler ve konuşmalarla kendini antipatik hale getiriyorsun.
Rahmetli Sabri hocam vardı yıllar önce. Sen de iyi tanırsın. 12 yaşında bir çocuğa yıldız takım elemelerinde "Nerde oynarsın?" diye sordu. "Her yerde oynarım" deyince o çocuğu denemelerde hiç oynatmadı. "Neden oynatmadın?" diye sordum, "Ermancım bu yaşta her yerde oynardım diyen hiçbir yerde oynamaz" dedi.
Fatih hocam, yarışmacı teknik direktör olursan maçtan sonra hakeme dalarsın. Kendini ve futbolcunu kurtarmaya kalkarsın. İnandırıcılığın kalmaz. Sonra Aziz Yıldırım'ın ağzına çiklet olursun. Ama dedim ya tanrı katına çıkarsan bunları senin teknik direktörün söyler sen değil. Onun için karar ver.
Mesela Volkan konusunda öyle bir soru alıyorsun ki, sinirlisin ve sana çanak bir soru yöneltiyorlar.
Ve sen o çanak soruya önce çanak cevap veriyorsun. Sonra bakıyorsun ki aşağısı sakal yukarısı bıyık... Sonra dönüyorsun "benim kalecilerime ayıp ediyorsunuz" diyorsun. Ama ilk verdiğin cevapta elindeki kalecilere ayıp eden sensin. Bunu ne zaman fark ediyorsun. Yarışmacı teknik adam olduğun zaman. Ama tribünde otursan bunlara başka tarafından bakabilirsin.
Elini ateşe sokmaz, maşa kullanırsın.
Onun için sevgili hoca karar vermen lazım; sen nesin ve ne yapmak istiyorsun.
Dost acı söyler arkadaşlar
Ayrıca şunu da unutma; diyorsun ki "Türkiye'de defans oyuncusu yetişmiyor." Sen önce forvet, orta saha oynuyordun sonra defansa geçtin. Neredeyse son 40 yıldır Türkiye'de icraat yapan, futbolun en etkili adamısın. Demezler mi sana "Fatih hoca 40 yıldır 2-3 tane defans oyuncusu yetiştiremedin mi" diye. Sana bir şey söyleyeyim, kamuoyunda bu da söyleniyor.
Fatih Terim ve Mustafa Denizli'yi yetiştirenler belli... Derwall ve Piontek. "Peki Terim ve Denizli'nin yanından kim çıktı, iki isim sayar mısın" diyorlar. Cevap sıfır. Sana ve Mustafa'ya bir şeyler söyleyeyim... Sevgili arkadaşlar, sizin yanınızda olanlar arkanızdan "Türk futbolunda eğer bir değişim olacaksa. Yeni bir nesil gelecekse, yeni isimler, teknik adamlar gelecekse Terim ve Denizli'nin ellerini çekmesi lazım" diyorlar.
Çok ciddiyim. Bunlar kim derseniz isimlerini söylemem. Ama benim konuştuğum isimler bunlar. Futbolcular, kardeşleriniz. Dost acı söyler arkadaşlar, gerisi hikaye. Bu da senin haliyle de Mustafa'nın bileceği iş.
Bu işi ya yetiştirici olarak yapacaksınız ya da geleceksiniz TV'lere ahkam keseceksiniz. Hiçbir yere iğneyi batırmayıp bol eyyam yapacaksınız.
Bu yazdıklarımın birine itiraz ederseniz açıklamalarınızı da telefonlarınızı da beklerim. Herkese hayırlı işler...