Bravo Kocaman
Üst üste maç yapanlarda yorgunluk her maç sonrası birikir, daha da zor baş edilir hale gelir. Buna da 'Kümülatif yorgunluk' denir.
Fenerbahçe bu derdi aşmaya çalışıyordu maç başı.
Basit top kayıpları yapıyor, öne fazla gidemiyor, Topal-
Raul ikilisi rakibin hızlı kanat adamlarından korkunca, takımın en çok koşan 2'lisi olmalarına rağmen bu işi etkisiz alanda yapıyor, Fenerbahçe koca yarı gol dışı tek pozisyon buluyordu.
Takım şut atmıyor, Stoch, Aykut hocanın hep kızdığı ''ürkek'' tavrında ısrar ediyor, buna karşın Bekir, Hasan Ali, Gökhan ise ekstra performans gösteriyordu.
Duran toplarda alan savunması yapan F.Bahçe, aslında yarı adam savunmasına döndüğü pozisyonda ligin en çok gol atan defans adamı Aykut'tan golü yemesine rağmen canlanacak gücü bulamıyordu.
* * *
Aslında işler çok iyi gitmiyordu ama Kuyt ve Sow, "gol dediğin 4 pas altında ve 9 saniyede atılır'' değişmez gerçeğini, platin hareketlerle yerine getirince F.Bahçe ilk yarıda piyangoyu buluyordu.
İkinci yarıda F.Bahçe'nin bu seneki en önemli özelliği ortaya çıkıyor, takım gerekli zamanda vitesi artırıyor, futbolcular oyundan zevk alıyor, taraftar da itişi artırıyor, takım önde oynuyordu.
Kocaman, doğru zamanda doğru değişikliklerle bu iklimi yaratan en önemli adam olunca takım, gol atmanın her türlü çeşidini göstererek, Alex sonrası, "oyunun tamamında olmasa da'' farklı taktiklerle oynayabildiğini de gösteriyordu.
Sonuç: Bravo Kocaman, bravo oyuncular.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.