24 Şubat 2011 | Perşembe

Çıraklık yapmadılar

İsimlerinin ve kariyerlerinin kudretine kapılıp, takımların başına getirilen ve hep hayal kırıklarıyla ayrılan eski ünlü futbolcuların, bu başarısızlık istikrarının kaynağı nedir?
Bakın kendi ülkemizdeki veya diğer ülkelerdeki deneyimlere...
Sahadaki aklına ve tekniğine veya hırsına hayran olup, teknik adam olduklarında çuvallamış isimleri değerlendirdiğimizde benzer özellikler karşımıza geliyor.
Birincisi egoları, ikincisi eleştiriler karşısındaki agresiflikleri.
Üçüncüsü ve en önemlisi ise başka bir detay. Hemen hepsinin hiç yardımcılık yapmadan, belli bir süre tecrübeli ve başarılı isimlerin yanında 'çıraklık dönemi' yaşamadan teknik direktör olduklarını görürsünüz.
Mesela Hagi...
Futbolu bıraktı, kursu bitirdi, teknik direktördü. Ya da Maradona... Ya da Rıdvan Dilmen...
Ya da Zico veya gündemimizdeki isim Schuster!

Hiç bedel ödemediler
Soyunma odasında, taktik tahtasının karşısında otururken, yanına geçmek çok kolay gibi geldi hepsine. Bir teknik direktörün kadro oluştururken, taktik kurgularken, rakibi analiz ederken veya oyuncu değişikliği yaparken, hangi detaylara dikkat ettiğini, hangi dinamikleri ciddiye aldığını, kararlarının doğruluğunu veya yanlışlığının bedelini nasıl ödediğini bilmediler. Çünkü onlar hep çözümdü.
Sahada işler kötü gittiğinde, topa hükmediyor. Gerektiğinde rakip takımı çalıma dizerek skoru değiştiriyorlardı. Kulübeye oturduklarında da çözümü sahadaki oyuncudan beklediler, kendilerinden değil. Bunu yaşamamışlardı önceden.
Schuster'in, Zico'nun veya Maradona'nın en çok eleştirdikleri bölüm de budur zaten.
Oyuna hükmedememeleri.
Sahada olanların farkına bile varamıyor, varlıklarının işleri çözeceğine inanıyorlar. Ve başarı gelmiyor.
Gelse de geçici oluyor.
Mourinho'nun hiç futbol oynamadan, tercümanlıktan gelerek, şu anda bir numaraya oturmasının nedeni ise tam tersi bir bakış açısı. Kitabında Bobby Robson ve Van Gaal'den bahsediyor. Onların yanında çalışırken, paylaştığı tecrübelerden edindiği dersler ile yolunu çizdiğini belirtiyor.
Robson'un taktik bilgisi, Van Gaal'ın planlamasını kendine örnek aldığını belirtiyor.

Deneyimleri eksik
Schuster'in, Hagi'nin daha önce böyle bir kararın nasıl alındığına dair deneyimleri olamadı.
Bir maç öncesinde, yardımcısı oldukları teknik adama fikirlerini kabul ettirmek için teori veya düşünce üretmek zorunda kalmadılar.
Değişik bakış açısı, farklılıkları değerlendirme ve detay yakalama gibi endişeleri de yoktu. Formayı çıkardılar ve hemen kararın sahibi oldular.
İşin kötüsü egoları; yanlış yaptıklarını itiraf etmelerini de engelliyor. Yanlışta ısrar ediyorlar, ders almak yerine haklı olduklarını kanıtlamaya çalışıyor, eleştirenleri küçümsüyor, sorgulayanları parlak futbolculuk geçmişleriyle ezmeye çalışıyorlar.
Schuster'i değiştirme şansımız yok. Ama bugün TV'lerde olan kendi kahramanlarımıza bir mesajımız olabilir. Bir gün teknik adam olmak istiyorlarsa ceketlerini, eşofmanla değiştirip, kendilerine bir staj dönemi yaratsınlar.
Kursa giderek sadece iyi bir öğrenci olmayı başarabilirler.
Maç sonrası yorumları onları teknik direktör yapmaz.

* * *
ALEX'İ YARATMAK
Selçuk ağabey (Yula) Alex'i yorumlarken, "Gelmiş geçmiş en büyük oyuncu" dedi. Gerçekten de son performansıyla Alex 'bambaşka' oldu.
Onu yeniden futbola döndürüp, takımın ve hedefin bir parçası haline getiren Aykut Kocaman'ı atlamamak lazım. Alex'in 45'te oyundan alındığı, maçlara kulübede başladığı bir dönem yaşandı. O günlerde çok eleştiri geldi Kocaman için.
O ise "Biraz daha fazla sorumluluk almasını, saha içinde olduğu kadar dışında da takımla birlikte olmasını bekliyorum" dedi.
Alex'ten değişmesini istedi. İkisi de inat etti. Sonunda Kocaman bize bugünkü Alex'i kazandırdı.
Çünkü büyük futbolcu olduğu kadar, doğru düşünebilen bir oyuncu olarak Alex sahadaki tavrını değiştirdi.
Takımın ona uymasını bekleyen tarzından vazgeçip, takımla birlikte oynamaya karar verdi. Sonuç ortada... Bugün Alex'in tadına doyamıyoruz. Daum'un, Zico'nun, Aragones'in yapamadığını, genç bir teknik adam, doğrularındaki ısrarıyla sağladı.
Fenerbahçe tribünlerindeki pankart gibi: "No pain, no gain"
Yani acı yoksa, sevinç de olmaz.

* * *
12. ADAM
Fenerbahçe taraftarı, Kasımpaşa maçında 12 dakikalık müthiş bir şova hazırlanıyor.
Ligin ikinci yarısı ile birlikte tribünlere tekrar dönen 'taraftarların', kötü gidişi nasıl değiştirdikleri ortada.
Eksik ayağı tamamlayıp, takımla bütünleştiler.
Şimdi bunu bir adım daha ileri götürmek için plan yapıyorlar.
Kadıköy'de 12 dakika boyunca kesintisiz sürecek, tüm gelenlerin katılması sağlanarak 'desibel' rekorunun kırılmasının planlandığı bir gövde gösterisi olacak.
Değişim ve gelişimin gerçek lokomotifi bu duygulardır.
Takımla birlikte olmak, onları daha iyi olmaya zorlamak ve birlikte büyümek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor