18 Mayıs 2010 | Salı

Altın tasta sundu

Fenerbahçe büyük oranda şampiyon olarak görülüyordu, siz de bu görüşünüzü ifade etmiştiniz.
Kadıköy'deki maçta 1-0 da öne geçti ama kendi taraftarı önünde dramatik bir sona daha imza attı ve Bursaspor mutlu sona ulaşan taraf oldu. Bu değişikliği nasıl yorumluyorsunuz?

Ne olduğunu anlamak için istatistiklere bakmak yeterli. İki şeyi birbirinden tamamen ayırıyorum. Ligin 33 haftasını ayır, son geceyi konuşuyorum, final gecesini. Final gecesi şampiyonluk Fenerbahçe tarafından, Bursaspor'a bir altın tas içinde ikram edildi. Neye dayanarak söylüyorum bunu; bakın Fenerbahçe-Trabzon maçının istatistiklerine, bütün Fenerbahçe maçlarıyla karşılaştırın bu istatistikleri, 10 gün evvel oynanan Fenerbahçe-Trabzon kupa maçı istatistikleriyle karşılaştırın aradaki muazzam farkı göreceksiniz. Trabzon karşılaşması Fenerbahçe'nin bu sezon oynadığı en rahat maçtı. 37 şut, 12 net gol pozisyonu var Fenerbahçe'nin... Ve Trabzon'un doğru dürüst şutu yok, attığı gol de şut değil, orta. 9 maçtır gol yemeyen kaleci, o ortayı aval aval yedi!
Eskiler derler ya; vermeyince Mabud ne eylesin Mahmut. Aynen o maçtı. Burak'ın golüyle, Bilica'nın direkten dönen topunu üst üste getirin, birbirine benzeyen iki pozisyon. Gafil avlanan iki kaleci ve arka, ters boşluğa giden bir top... Trabzon'un ki içeri girdi, Fenerbahçe'nin ki direğe çarpıp dışarı çıktı. Maçın ikinci yarısını baştan sona izleyin.
Trabzon açısından tam bir intihar oyunu var.
Santrayı geçen Trabzonlu yok. Herkes geriye çekilmiş. Herkesin geriye çekildiği kapalı bir savunmada, Fenerbahçe'nin oynadığı futbola bakın; kendi sahasında antrenman yapar gibi... Orta sahadaki adam topu bomboş alıyor, sağ açıktaki adam bomboş, sol açıktaki adam bomboş, hangisine isterse ona veriyor, o adam ortayı yapıyor ya da topu sürüyor ya da pasını veriyor, pası alan da bomboş!..

BAROS ÖYLE DEĞİL
Bütün Trabzonlu oyuncular kendi sahasındayken Fenerliler nasıl böyle bomboş oluyorlar?

Buna da hiç itirazım yok, kupayı almış, ligini bitirmiş, adam kafasında tatile çıkmış. Niye yırtınsın? İşte o kadar oynuyor. Fenerbahçe o kadar rahat bir futbol oynadı.
Daum'a yönelik tek eleştirim; Trabzon'un gelmediği görülüyor, Trabzon'un hücum etme niyetinin olmadığı görülüyor, bütün Trabzonluların kendi sahalarında dolaştıkları görülürken, bir türlü ikinci santrforu sokmayı düşünmedi. Buna cesaret edemedi.
Gökhan'ı sokarken Güiza'yı çıkardı ve de maçın tamamına bakın.
Fenerbahçe'nin bir yığın karambol pozisyonu var maçta... Fenerbahçe'de son yıllarda en çok karambol golü atan kim; kale önünde, kalecilerden, beklerden dönen toplarda, boşta kalan toplarda en çok golü atan adamı kim: Semih. Orada oturuyor. Bir dakika oyuna alınmadı. Maç 'Semih girmeli' diye bağırıyor. Karambollerin adamı Semih.
Bunu ben çok tartıştım. 'Beleşçi' deniyor.
Hayır adam nerede duracağını biliyor. 'Bu top kaleciden dönerse ben gol atmalıyım. O zaman ben nerede olayım' diye düşünüyor, Semih orada oluyor. Güiza öyle değil. Milan Baros öyle değil. Bu bir yapı meselesi. Bir tane gol atarsın beleşe, iki tane gol atarsın beleşe ama 20 tane atıyorsan bu senin nerede olman gerektiğini bildiğini gösterir. 'Şuradan sekerse bana gelmeli, direkten sekerse bana gelmeli.' Adam daima o pozisyonun içinde... Bu adamı kenarda oturttu.
Bunun dışında maç normal koşullarda 4-1, 5-1 biterdi. O palavra golü de kabul ederek...
O zaman bu Fenerbahçe, Bağdat Caddesi'nde omuzlarda taşınırdı. Bir ucundan öbür ucuna!.. Şimdi 'Daum'u bize verin' diyorlar.
Şampiyonluğun gitmesi tamamen Fenerbahçe'nin 'beceriksizliği, talihsizliği, şanssızlığı' ne dersen de!..
Bursa, Beşiktaş'a 10 tane atsa ne fark edecekti; Fenerbahçe, Trabzon'a bir tane daha atsaydı! Son dakikada Alex'in şutu var. En güzel pozisyon topa en iyi vuran, en golcü adamın, Fenerbahçe'yi bu yarışta kalmasını sağlayan adamın, ayağına geldi top ve dışarı vurdu. Olmayınca olmuyor.
Stres olabilir, gerilim olabilir her şey olabilir ama bir gerçek var ki Fenerbahçe o maçı çok rahat kazanırdı, kazanamadı.

1996'NIN RÖVANŞI
Denizli'den sonra Fenerbahçe bu kez şampiyonluğu kendi sahasında eliyle teslim etti. Bu da ayrı bir travma olsa gerek!.. Futbolun böyle bir yanı var. Bir Trabzon-
Fenerbahçe maçı hatırlıyorum ben. Trabzon'da oynandı üstelik. Beraberlik Trabzon'a yetiyordu, Trabzon 1-0 öne geçti ama kendi sahasındaki o maçı kaybetti. Fenerbahçe şampiyon oldu. Denizli'den ziyade bu sanki Trabzon-Fenerbahçe maçının bir rövanşıydı... _Fenerbahçe'nin son haftalardaki maçlarında kaleciler yaptıkları hatalar nedeniyle oldukça eleştirildi. Onur hatalı bir gol yedi belki ama birçok pozisyonda da çok başarılıydı. Siz nasıl buldunuz? İyi kurtarışları da var, çok kötü vuruşları da var. Çok kolay alabileceği topları 18'in içine düşürdü. Onlardan birisi gol olsa ne olacaktı!..


Bursa'nın işi yeni başlıyor

Bursa'yı ayrıca kutlamak gerekiyor sanırım. "İmkansızı başardı" diyebiliriz herhalde?
Yıllardan beri bir Anadolu kulübünün yapması gerekeni Bursa yaptı. En başa gidelim; o meşhur Eskişehir yapabilirdi, yapamadı. Kayseri yapabilirdi, yapamadı. Gaziantep, Sivasspor yapabilirdi, yapamadı. Anadolu'dan bu işi kotarabilen bir tek Trabzon çıktı, o da arkasını getiremedi. Niye Anadolu takımları böyle parlayışlar yaptı da şampiyonluğa ulaşamadılar?
İstikrar yok. İstikrarlı yönetimler yok.
Paralı bir adam, geliyor Anadolu takımının başına, futboldan ne kadar anladığı tartışılır, Boluspor'un, Samsunspor'un, Malatyaspor'un ne başkanları oldu. Paraları olması dışında başka bir özelliği olmayan adamlar çıkıyorlar, bir süre kalıyor ve sonra bıkıp çekiliyorlar. O takım da yok oluyor. Ya da belediye destek oluyor, belediye başkanı futbolu seviyorsa... O belediyenin desteği ölçüsünde bir yerlere gelebiliyor kulüpler. Belediye desteğini çekince yine kayboluyor. Çok pahalı bir iş. Hele de şampiyonluğa oynamak çok daha pahalı.
Anadolu'nun kendi oyuncusunu tutabilme gücü de yok. Adamın aklı fikri İstanbul'da...
Anadolu'da oynadığın sürece Türkiye senden 6 kere haberdar oluyor. Fener, Galatasaray ve Beşiktaş ile oynadığın maçlarda gazeteci geliyor, televizyoncu geliyor, yorumcu geliyor.
Onun dışında 28 hafta senin yaptıkların görünmüyor.
Bunun için 'Bir an evvel kapağı İstanbul'a atsam' kafasındaki bir adam ile şampiyon olmak mümkün değil. İstikrarsızlığın bir sebebi de bu.
Gaziantepspor'un tesisleri İnter'de yok, Milan'da yok, Barcelona'da yok. Gaziantepspor üç takım. Birinci ligde bir takım, ikinci ligde bir takım, üçüncü ligde bir takım. Bunların isimleri ayrı ayrı ama hepsi Gaziantepspor'a hizmet ediyor ve bu üçünün de ayrı tesisleri var. Muhteşem tesisler. Galatasaray'ın Florya tesisleri gibi Gaziantep'in üçüncü lig takımının tesisleri var.
Beşiktaş'ın Ümraniye tesisleri gibi Gaziantep'in ikinci lig takımının tesisleri var. Fenerbahçe'nin Samandra tesisleri gibi Gaziantep'in birinci lig takımının tesisleri var.

KOŞULLARI DAHA İYİ
Bunların hepsini yapan Celal Doğan. Kendisine "Bu kadar iyi tesisler yapıyorsun. Harika adamlar da yetişiyor ama İstanbul'a hemen satıyorsun! Gaziantep, şampiyonluğa oynamayacak mı?" sordum. "Hıncal, aklına 'İstanbul düşen' futbolcudan hayır gelmez. Teklif geldiğinde o futbolcuyu satmazsan bir sene sonra para etmez ve satamazsın. Adam Beşiktaş ile anlaşmış, 'kal' dersen ölecek. Hiç olmazsa paraya çeviriyorsun, harcamaları karşılıyorsun" dedi. Gerçekten de öyle.
Tabii Bursa gelişmiş bir şehir, İstanbul'a da yakın. Bunu da iyi kullandı. Ama bakacağız ne olacak? Bursa'nın işi şimdi başlıyor, bitmedi. Hepimiz biliyoruz ki Bursa'yı şampiyon yapan kadronun yarısı, büyük kulüplerle göz kırpıştılar.
Şimdi bu şampiyon kadrodan kimler kalacak?
Onu göreceğiz. 'Biz şampiyon takımın oyuncularıyız.
Ne işimiz var İstanbul'da' derlerse mesele orada biter. İstikrar budur.
Bursa'nın bir önemli avantajı da şu; Trabzon bunun acısını yaşadı yıllarca. Pek çok adam getirebilirdi.
Fakat oraya gelip gezdikten sonra özellikle bazı futbolcuların eşleri, Trabzon'da yaşamak istemediler. Trabzon'un oynattığı en iyi adam Arçil ile Şota. Onlar da Trabzon'un koşulları Gürcistan'dan daha iyi olduğu için geldiler.
Ama Avrupa yolları açılınca gittiler.
Bursa öyle değil. Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın cazibe merkezi. Onun için Bursa dış transfer bakımından da iç transfer bakımından da Trabzon'a göre çok avantajlı.
Bursa'da yaşayan bir futbolcu kendisini eksik hissetmez.
Hele de bu sene Şampiyonlar Ligi'nde oynayacağı düşünülürse...

Anonsçu ödülü hak etti


İlginç olan son dakikalarda yapılan hatalı anons ile Fenerbahçe'nin geriye çekilmesi ve taraftarların sahaya girip "Şampiyonluk" sevinci yaşamasıydı.
Açık söylüyorum. O çocuğun kabahati yok. Bana sorarsan o çocuk ödüllendirilmeli. İki sebepten dolayı. Bizim üst kattaki televizyon normal maç televizyonu. Burada Fenerbahçe-Trabzon maçını seyrediyoruz. Çünkü gecenin maçı o. Fenerbahçe puan kaybetmedikçe öbür maçların bir önemi yok. Bir-iki tane fanatik Galatasaraylımız var. Aşağıdalar. Gençlerbirliği-Galatasaray maçını seyrediyor. Burada küçük de bir televizyon var. Orada da haber kanallarından biri açık. Diğer maçların sonuçları geçiyor. Yukarıya sormadan Bursa maçının sonucunu görüyorlar. Galatasaray'ı da seyrediyorlar. Maçın bitmesine iki dakika kala aşağıdan Beşiktaş ikinci golü attı çığlığı geldi yukarıya. O küçük televizyondaki haber kanalında skor "2-2" diye yazılmış. Bizim yukarıya gelen çığlık, Fenerbahçe stadında da açık tribüne geldi. Onlar izliyorlardı herhalde...
O anda Fenerbahçe açık tribünleri sevinçle ayağa kalktı. Aynı haber tahmin ediyorum 'Hakan' denilen, anonsu yapan arkadaşa da gitti. Skor 1-1, maçın bitmesine saniyeler var, müjde Bursa'dan gelmiş, sen olsan ne yaparsın, ben olsam ne yaparım, Aziz Yıldırım olsa ne yapar, İstanbul Emniyet Müdürü olsa ne yapar, İstanbul Valisi olsa ne yapar? O tribünlerin yanlış bir şey yapmalarını önlemek için... 'Üzülmeyin arkadaşlar, Bursa maçı berabere' demesinden daha doğal bir şey yok. Çünkü Türkiye bu haberi aldı. Hangi televizyon olduğunu bilmiyorum. "Bursa:2, Beşiktaş: 2" yazıldı bir televizyonda. Haberin kaynağı var. Ayrıca bu anons olmasaydı, maç 1-1 bitseydi, seyircinin mantalitesini gördünüz, Trabzonlu oyuncular, hakemler sahadan bu kadar rahat çıkabilirler miydi? Bilmiyorum. O zaman belki de çok sağlıklı bir anons yaptı o kişi. Sabahtan beri maç sonrası görüntülerini izliyorum. Tribünleri alev alev yakmışlar. Taşlar atılmış, yaralananlar var. Bir tek alt yazı geçiyor: "Anonsçu Hakan gözaltına alındı." Başka!.. Başka bir şey yok. Geri kalan herkesin yaptığı yanına kar kalmış. Bütün gecenin suçlusu Hakan.
Bu arada TRT'nin müthiş bir gafı var. "İki ölü var" dediler. O stadyumda ve civarında en az 50 bin kişi var. Annesiniz, babasınız, eşsiniz. Orada çocuğunuz var, kocanız var, kızınız var, bebeğiniz var.
Gördüm görüntülerde. "İki ölü var" diye haber verildi. TRT doğrulatmadan böyle bir haber verebilir mi? Bütün kanalları dolaştım. Hiçbirinde böyle bir haber yok. Bir tek TRT!..
Bursa-Beşiktaş: 2-2 diyen anonsçu, gözaltına alınıyorsa "İki ölü var" diyen spikeri, muhabiri tutuklamak lazım. Habercilik ne hale geldi!..

Maç sonu herkes büyük bir şok yaşadı. Yayıncı kuruluş bile sonucu vermekte zorlandı aslında. Biz yukarıda Fenerbahçe maçını izliyoruz ve "Haber alamıyoruz" diyor yayıncı kuruluş. Bir öteki kanalında Bursa maçını yayınlıyor ama Fenerbahçe maçının spikeri "Haber alamadık" diyor. Böyle bir şey olur mu? İletişim çağındayız. Kadıköy'de maçı anlatan Lig TV spikerinin önünde bir tane daha monitör yok mu? Bursa'daki maçı gösteren... Tam bir yüz karasıdır o gece. Türkiye'de iletişim açısından yüz karasıdır, habercilik açısından yüz karasıdır, seyircilik, taraftarlar açısından yüz karasıdır. Unutulmaz, acı bir gece yaşadık. Bundan ders almak gerekiyor. Ama ders almak için sorumluların hesap vermesi lazım. Hesap veren kim: Belki de Trabzonlu futbolcular ve hakemlerin hayatını kurtaran anonsçu.




Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor