10 Ağustos 2011 | Çarşamba

İç yüzü ortaya çıktı

_Kutlualp'in son yaşananların ardından Fenerbahçe yönetimini istifaya çağırmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hakan Bilal Kutlualp'in basın toplantısı bir tek şeyi ortaya koydu: Bu medya hâlâ Fenerbahçeli... Ya da Fenerbahçe'den korkuyor. O günkü haber kanallarında bir sürü naklen yayın vardı. Önüne gelen her şeyi yayınlayan haber kanalları, Kutlualp'in 3 gün evvelden ilan ettiği basın toplantısını, bırak oraya kamera göndermeyi alt yazı olarakdahi vermediler!.. Gazetelerin çoğu yazmadı, yazanlar minnacık yazdı.
Kutlualp sıradan bir adam değil ki! Yönetimde olduğu dönemde iki numaralı adamdı. Transfer kralı. Aziz Yıldırım'ın sağ kolu... Hakan Bilal Kutlualp'in her hareketini manşet yapıyordu gazeteler, şimdi çok önemli açıklamalar yapıyor, bir şey yok.
Kutlualp'in konuşmaları Fenerbahçe'yi değil, Türk medyasının iç yüzünü ortaya koydu.

_Bu yaşananların ardından Fenerbahçe yönetimi istifa etmeli mi?
Bu tamamen kişisel bir olay... İstifa bir hukuk kurumu olarak zaten kişisel bir eylemdir. Onun için 'Ben olsam' demek bile cevap değil. Çünkü ben olamam. Ben Aziz Yıldırım olamam, Aziz Yıldırım ben olamaz. Biz ikimiz çok ayrı insanlarız. Bana göre bir karar Aziz Yıldırım'ı bağlamaz, Aziz Yıldırım'a göre bir karar Aziz Yıldırım'ı bağlamaz.

ALEX SENYÖR DEĞİL
_
Gazetelerde "Alex de şikeyi biliyormuş" şeklinde haberler çıktı ve Brezilyalı oyuncunun, vatandaşlarını etkilemek için kullanılmak istendiği ileri sürüldü.
Ben bunlara gülüyorum. Böyle bir şey olsa gizli kalır mı? Biri açıklamaz mı? Bütün Brezilyalı futbolcular satılık mı? Alex'in bunların üstünde bir senyör durumu yok ki!.. Eski devirler olsa; Alex kont olsa, bunlar da serfler olsa... Kont bunlara emir verebilir: 'Bana karşı oynamayın!' Milli takımda direkt oynayan Elano'ya Alex telefon edecek, 'Aman bize karşı sakın asılma maça' diyecek!.. Elano adamın gözünü oyar.
Ya da Türkiye-Almanya maçında birisi, 'Aman bize karşı iyi oynama' diyor! Bunun gizli kalmasına imkan var mı? Bunun şakası bile açığa çıkar. Çocuğu bırak, babasına rica etsen, o bile açığa çıkar. Hele günümüzde, hele bu internet çağında, böyle bir şeyin gizli kalmasına imkan var mı?
Hâlâ işte Galatasaray'ın o 8-0 sıfırlık Ankaragücü maçını konuşuyoruz. Bir takımın maçı 8-0 kazanması için en az kaç kişiyi alması lazım? 11 kişiyi geç ama en az 5 kişiyi satın alman lazım.
Aradan bu kadar zaman geçmiş, zaman aşımını geç; 'Ben o maçta oynamıştım. Bana Galatasaray şu kadar para verdi' dese bir kişi... Üstelik bunu diyeceği her televizyon kanalından milyonlar alır. Niye kimse çıkmıyor ortaya!.. Çünkü yok. Olsa çıkar. İşte neler ortaya çıkıyor; görüyorsunuz. Türkiye'de gizli saklı bir şey kalmadı.
1980'de oynanan milli maçta, kimin odasına portakal suyu istediğini bile konuşuyor bugün gazeteler...

TÜRK FUTBOLU DEĞER YİTİRDİ
_
Hiddink, Hollanda'nın yüksek tirajlı gazetesi Telegraaf'taki köşe yazısında "Türk futbolunun şike soruşturmasından olumsuz etkilendiğini ve buna Brezilya'da yapılan Dünya Kupası kura çekimi sırasında yakından şahit olduğunu yazdı. Katılıyor musunuz? Şike soruşturması, Türk futbolunun marka değerini nasıl etkiledi?
Hiddink'in dediği doğru. Yıllar önce yaşanan Juventus olayının ardından İtalya ligi marka değerinden çok büyük şeyler kaybetti. "Hâlâ eski noktamıza gelemedik" diyorlar.
Marka değeri dediği şu; televizyonlar. Juventus olayından önce atıyorum İtalyan ligleri bütün dünya üzerinde bir milyar kişi seyrediyorsa bugün, 2011 yılında hâlâ bu seviyeye gelinmediyse, televizyonun genel seyircisi artarken dahi hâlâ bir milyar seviyesine gelinmemişse demek ki milletin İtalyan ligine karşı şüphesi devam ediyor. "Yarın bunun da kokusu çıkar. Ben bu İnter-Milan maçını seyretmeyeyim" diyebiliyor insanlar.
İtalyan federasyonu söylüyor bunu... İtalyan futbolu, marka değerinden çok şey kaybetti. Şike çok büyük şeyler kaybettiriyor.
Sen seyrettiğin maçın sonucunun bir sene sonra iki sene sonra değişmesini ister misin? 5-4 bir maç seyretmişsen bunun üç sene sonra 3-0 diye öbür takımın lehine tescil olmuşsa; o maçı seyreder misin? Böyle bir ihtimal varsa...

BOLT'TAN ŞÜPHE EDİYORUM

2000 yılında Olimpiyatların sevgilisiydi Marion Jones ve her kazandığı yarıştan sonra ki her yarış sprinter olduğu için birinci seri, ikinci seri, yarı final, final, bir altın madalyaya gidene kadar dört koşu koşuyordu en az, bunların hepsinin öncesinde ve sonrasında dopingleri alındı. Hepsi tertemiz çıktı.Hiçbir pozitif testi yok bütün Olimpiyat boyunca Jones'un. Yedi sene sonra kendisi itiraf etti "Vardı ama yakalanmadım" diye. O gün bugündür benim canım olimpiyat seyretmek istemiyor.
Çünkü orada keyifle seyrettiğin, zevk alarak seyrettiğin, heyecanla seyrettiğin bir olayın üç sene sonra beş sene sonra sahte olduğu, dolandırıldığın ortaya çıkacak. Bilemiyoruz ki!..
Şimdi ben Usain Bolt'aheyecanla bakamıyorum Mario Jones'a baktığım gibi... 10 sene sonra belli değil Bolt da çıkıp televizyonlara çıkıp "Hepinizi nasıl kazıkladım" demeyeceğini kim garanti edebilir? Marka değeri bu işte... Bir Mario Jones atletizmin marka değerini düşürdü.

GERÇEK GÜNEŞ'İ GÖRDÜK
-
_Trabzonspor, 2-0'ın rövanşında Benfica ile 1-1 berabere kalarak Şampiyonlar Ligi'ne veda etti.
Prestij bir yana mali anlamda çok ciddi bir gelirden de oldu.
Trabzon'la ilgili sözümü ben geçen sene sana birkaç kez söylediğimi hatırlıyorum. "Ortada Fenerbahçe yok, Galatasaray yok, Beşiktaş yok, kimseler yok. Bursa'dan başka rakip yok. Kalkıp da bana Şenol Güneş şeyi yapmayın.
Şenol Güneş'in ne olduğu Avrupa maçlarında çıkacaktır" dedim. Ne çıktı şimdiye kadar!..

* * *
BEŞİKTAŞ'I RAHATLATIR
Beşiktaş geçici bir çözüm buldu ancak Tayfur, 'Ben istifa ediyorum' derse daha iyi olur

_Havutçu'nun durumunun belirsizliği nedeniyle Beşiktaş'ın Carvalhal'ı takımın başına getirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tayfur'un durumu ile Aziz Yıldırım'ın durumu farklı...
Aziz Yıldırım profesyonel bir yönetici değil. Aziz Yıldırım seçimle iş başına gelmiş bir yönetici ve Aziz Yıldırım olmadığı zaman da bütün yönetim görevine devam ediyor. Aziz Yıldırım'ın olmaması Fenerbahçe'de bir boşluk yaratmaz. Oysa Tayfur profesyonel bir yönetici...
Para ile çalışıyor. Bu profesyonel yöneticinin, üstelik de geçmişi Beşiktaş'ta olan profesyonel yöneticinin sezonun açılmasına kısa bir süre kala takımı kararsız, şüpheli bir durumda bırakmaması lazım.
Şimdi Tayfur'u görevden alsa Beşiktaş Kulübü, "Vay kendi çocuğuna ihanet etti. Onun suçluluğunu kabul etti" diye bin türlü laf söylenir. Kimsenin ağzı torba değil bağlayamazsın. Bütün bunları düşünerek Tayfur'un maddi manevi bağlı olduğu kulübü böyle bir ara çözüm bulmuş...

YERİNE GELEN İÇİN DE ÖNEMLİ
Tayfur dışarı çıktığı zaman işsiz kalacak bir adam değil.
Hiçbir şey yapmasa Beşiktaş ona Schuster'in zamanında yaptığı işi verir, futbol şubesinin başına getirir "Bu da senin teknik direktörün, al çalış" der. Bin türlü çözüm var. Ama Tayfur "Ben istifa ediyorum" derse kulübü de rahatlatır.
Şimdi orada kendini yeni Beşiktaş'ın teknik direktörünün yerine koy... "Tayfur yarın çıkarsa ben işsizim" diyen bir adamın bir takıma sarılmasıyla "Ben bu takıma geldim. Ben bu takımı şuraya götürürsem şu olurum" diyen bir adamın sarılması bir olur mu?

* * *
ANNESİ HER MAÇTA FIRÇA ATIYORMUŞ
'Bunu niye çağırmadın' demek kolay. Anneanneme de sorsan birisini söyler. Nitekim 1994'te yaşandı

_Estonya ile oynayacağız özel karşılaşma için Galatasaray'dan 8, Fenerbahçe'den 7 kişi çağrıldı. Beşiktaş ve Trabzon'dan ise birer kişi var kadroda. Ligi 8. bitiren Galatasaray'dan 8 isim çağrılması biraz yadırgandı. Siz ne düşünüyorsunuz?
Geçen sene Galatasaray'ın hepsi milli takımlardaydı.
Yani bütün yabancı oyuncuları da kendi milli takımlarındaydı.
Galatasaray da milli oyuncu olmayan oyuncu çok az... O yüzden biz Galatasaray'ı eleştiriyorduk. 'Böyle bir kadroyla nasıl bu hallere düşüyorsun?'

BAŞIMIN ETİNİ YİYORDU
Şimdi ezelden beri Türkiye'de milli takım eleştirileri şöyle yapılıyor; "Ya şunu neden çağırmadın?" "Bunu neden çağırmadın? Bunu neden oynatmadın?" laf değil. Bunu söylemek çok kolay. Anneanneme de sorsan birini söyler sevdiği için... Torununu seviyordur onu sorar; "Niye oynatmadın?" diye... 'Şaka' diye söylemiyorum; 1994'te Brezilya şampiyon olurken Parreira her basın toplantısında diyordu ki "Başımın etini yiyen bir kişi var; annem! Her maçın akşamı beni arıyor ve 'Ronaldo'yu neden oynatmadın?' diye beni fırçalıyor."
Ronaldo o turnuvada oynasa Dünya Kupası'nda oynayan en genç futbolcu olacak. İrlandalı Norman Whiteside'nin rekorunu da kıracak.
Annesi "Maçı kazanmışın belli. 3-0 galipsin. Maçın bitmesine 5 dakika kala oynat. Dünya Kupası'nda oynayan en genç futbolcu Brezilyalı olsun" diye her maçtan sonra telefon açıp fırça atıyormuş. "Ama ben ne yapayım. Brezilya'da 75 milyon anne var. Hepsi teknik direktör bunların" diyor.
Şimdi böyle iş... 'Bunu niye oynatmıyorsun?' demek kolay.
Ben şu eleştiriyi dikkate alıyorum. "Bülent'i niye almadın?" demeyeceksin. "Bülent'i almalıydın Hıncal'ın yerine" dersen eleştiri olur. Çünkü kadro belli 22 kişi...
Sahaya çıkan 11 de belli. Sahaya çıkan 18 de belli. Birinin bu 22'de bu 18'de bu 11'de niye olmadığını soruyorsan kimin yerine olması gerektiğini de söyleyeceksin. 'Beşiktaş'tan şunu almalıydı buna karşılık Fener'den bunu almamalıydı.
Galatasaray'dan ötekini almamalıydı' dersen o eleştiri tamam. Ama 'Bunu niye almadın?' dediğin zaman milli takımın kadrosu 60 kişiye varır. Onun için okumuyorum bile... Bu tür yazılmış eleştirileri ben okumuyorum.

KİMİN YERİNE OYNATACAK
Maç sonrası eleştiriler de böyle. Tribünde oturup maçtan sonra 'Falancayı niye oynatmadın?' Peki 'Kimin yerine oynatacak' onu söyle ki tartışalım. Teknik direktörün seçtiği adam mı doğru senin teklif ettiğin adam mı doğru; tartışalım! Terazinin iki tarafı olursa tartışırız. Terazinin öbür tarafına bakmıyorsun 'Buraya bu ağırlığı neden koymadın?' O zaman denge nasıl olacak?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor