Yunus Akgül

Yunus Akgül

24 Haziran 2017 | Cumartesi

Halının altına süpür süpür nereye kadar

Futbolumuzun stadyumlardaki heyecanı, şimdi gazete sayfalarında tam gaz...
Yeni sezon çalışmaları devam ederken hiç şüphesiz ki futbol tutkunlarını en çok heyecanlandıran konu; takımlarının yapacağı transferler...
Kahve köşelerinde, esnaf sohbetlerinde, ofislerde, evlerde şimdilerde alınan veya alınacak olan futbolcularla kurulan takımların ligde nasıl bir performans sergileyeceği de, tüm takımların yaptığı veya yapacağı transferlerle ligdeki yeri de daha çok tartışılır. Kimi şampiyonluğa, kimi Avrupa kupalarında yer alabilmeye, kimi de kümede kalmaya oynayacak.
En ciddisinden, bulvar gazetelerine kadar sayfalar transfer haberleriyle dolu… İnternet siteleri ve televizyonlar gazetelerle yarışmakta… Bugün verdikleri transfer dedikodusu gerçekleştiği zaman "Biz yalan yazmayız.
Beş gün önce yazmıştık" edasında hepsi… Türk futbolu onca devasa badireler atlatırken, skandallar peşi sıra birbirini izlerken, eleştiri ve suçlamalar havalarda uçuşurken yönetenlerin tedbir adına kılları bile kıpırdamıyor. Her şey kendi mecrasında akıp gidiyor.
Asparagas haberlerin dışında, emekliliğini yaşamak için Türkiye'yi tercih eden eski ünlü futbolcuların dışında ülkemizin kapısını çalan bir tek isim yok. Avrupalı eski futbolcuların emeklilik ikramiyesi durumunda bir ülke olduk.
Kulüplerimizde bir yabancı sevdasıdır gidiyor. Transfer haberlerine bir bakın, kaç tane yerli futbolcunun adını göreceksiniz?
Futbolu bırakma çağına gelmiş eski ünlülerin dışında adı geçenlerin tamamı, bizim ikinci lig seviyesinde oynayabilecek futbolcular ama arada dönen dolapların buradan köye yol olduğunu tahmin ediyoruz.
Transferde bir yabancı sevdasıdır giderken, kendi yetiştirdiğimiz bir tane futbolcumuza da Avrupa'nın anlı şanlı kulüplerinden tek bir talep yok... Bir Arda'mız vardı Barcelona'ya gönderebildiğimiz, onu da el birliği ile telef etmesini başardık.
Şu inkar edilemez bir gerçek ki; bizim kulüplerimizin alt yapı tesisleri, bugün dünyanın en iyileri arasında olan tesisler… Ancak ne hikmettir ki futbolcu çıkaramıyoruz.
Aslında akademik bir tez konusudur bu durum...
İşin içinde olanlar, durumun neden böyle olduğunu çok iyi bilmekte... İşini iyi ve hakkıyla yapanları tenzih ederek söyleyelim ki; kulüplerimiz cambaz menajerlerin ve üç kağıtçı yöneticilerin elinde oyuncak olmuş durumda...
5 yüzbin liralık bir futbolcuyu, 2 bin liraya pazarlayarak aradaki farkı kırıştıklarını bugün artık bilmeyen yok ama düzenin değiştiği de yok...
Spor Toto, sponsorlar, reklamlar, tribünlerden gelen gelirlerle har vurup harman savurarak, futbolcuya imza attırırken çektirilen fotoğraftaki gülümseyen yöneticiden daha mesut bir insan yoktur herhalde şu sıralar...
Nasıl olsa hesap soran olmayacak.
Tutarsa tutar, tutmazsa sıkıntı çıkaracak bir kimse veya makam da yok, sorumluluk da yok.
Oh ne ala yöneticilik...
Üstelik,UEFA'nın onca ikazına rağmen kulüplerimizin borçları azalmak yerine artarak devam ediyor.
Pişmiş aşa su katmak gibi olsa bile yine de görevimizi yapıp, hatırlatalım.
Avrupa'nın emeklilerine veya kıyıda köşede kalmış kıytırık futbolcu artıklarına imza attırmaya çalışan yöneticilerimiz, içinden çıkılmaz hale getirdiğiniz borç batağının hesabını kim verecek?..
2017 Mart ayı itibarıyla Beşiktaş'ın borcu; 1 milyar 760 milyon 455 bin lira...
Galatasaray'ın borcu; 2 milyar 391 milyon lira...
Fenerbahçe'nin borcu; 1 milyar 543 milyon 229 bin lira...
Trabzonspor'un borcu; 763 milyon 61 bin lira...
Transfer döneminin de sonu gelecek.
Ülkemizde siyasette olduğu gibi sporda da gündem çok çabuk değişiyor ama siyaset en azından seçimlerle millete hesap vermek zorunda kalıyor. Sporda ise yapılan yanlışların, etrafa saçılan milyonlarca liranın akıbeti hiçbir şekilde sorulmadan yine halının altına süpürülüyor pislikler… Süpür süpür de nereye kadar, yer kalmadı artık.
Nakit tamam peki vakit ne zaman?
Hangi vakit derseniz?
Hesap vakti, hesap!..

Sistem tıkanmak üzere
Seyirciyi tribünlere çekebilmek, sponsorlardan daha fazla gelir elde edebilmek adına bir veya birkaç ünlü ismin transfer edilmesine hiç kimsenin itirazı olmaz. Bu yöntem, dünyada ve Avrupa'da da uygulanır.
Son dönemde parayı harcayacak yer bulamayan Çin'de bu durum değişti.
Tıpkı yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi her türden futbolcuya ve hatta kulüplere saldırıyorlar. Tutarsa tutar, tutmazsa da sağlık olsun, giden para olsun havasındalar.
Bir de bizim ülkemiz aynı durumda.
Oysa bizim bu fasılları çoktan geçmiş olmamız gerekliydi.
Mükemmel alt yapı tesisleri kurduk, çok yetenekli gençlerimiz var; hatta milli takımlar seviyesinde çok güzel neticeler alabiliyoruz. Ancak, bir türlü o gençleri yukarıya taşıyamıyoruz veya bilinçli bir şekilde taşımıyoruz.
Bu gidişin sürdürülebilirliği yok; sistem tıkanmak üzere...
Şayet futbolumuzu yönetenler bu konuda adım atmaktan çekiniyorsa devletin konuya acil olarak çözüm getirmesi gerekli… Giden ülkenin parası, heder olan da ülke gençliğidir.
Geçtiğimiz hafta Manchester United ile UEFA Avrupa Ligi finali oynayan Ajax'ın kadrosunun yaş ortalaması 23'tü.
Neredeyse tamamı gençlerden kurulu bir ekip dünyanın en iyi takımlarının olduğu bir kıtada final oynadı. Sahadaki onbirin de büyük çoğunluğu kendi altyapısından yetişen gençlerden oluşuyordu.
Ta en başından beri anlatmaya çalıştığımız gençlik aşısı ile sonuç alınabileceğinin en güzel örneğidir Ajax'ın bize anlattığı...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor