07 Kasım 2010 | Pazar

Gönül'den futbol

Kurt, puslu havayı severmiş... Kanarya bekleyen Eskişehirspor, karşısında Kurt Adam bulunca, Şükrü Saracoğlu'nun sisli atmosferinde yara bere içinde kaldı!..
Herkes kulübesinin zenginliğiyle övünür, Fenerbahçe ise"tribününün zenginliğiyle" ne kadar övünse azdır. Baksanıza şu manzaraya: Fransa Ligi'nin gol kralı Niang, İspanya Ligi'nin gol kralı Güiza ile beraber 'tribünden' maçı izliyor!..
Eskişehirspor'un teknik direktörü Bülent Uygun ile golcüsü Ümit Karan da tribündeydi. Ama onların "sakatlığı" başkaydı. Aslında tribünden maç izlemeleri onların yararına. Böylece "hangi futbolcuya yatırım yapacaklarını" daha iyi görürler!..
Sis yüzünden neredeyse "el yordamıyla" oynanacak hale gelen maçın gollü geçeceği daha ilk dakikalardan "net bir şekilde" belli olmuştu.
Henüz üçüncü dakikada, Eskişehirsporlu siyahi futbolcu, "Madem adım Pele, alayım topu ele" deyince, bu lüzumsuz kafiyenin karşılığı penaltı oldu.
Hızar ayaklı Alex, penaltı atmadı da sanki çam ağacı kesti. 2.05'lik kaleci İvesa sola devrilirken, top sağdan tıngır mıngır fileleri buldu: 1-0...
Erken gelen gol, konuk ekibin planlarını bozdu.
Bülent Uygun, kanat adamlarını daha fazla hücuma çıkarınca Eskişehirspor özellikle sol kanadından gedik vermeye başladı.
Madeni erken keşfeden Mehmet Topuz'un arzulu futbolu ve Alex'in her fırsatta oyuna katılma isteği, Gökhan Gönül'ün fuleleriyle birleşince Kanarya'nın sağ kanadı ışıl ışıl parlamaya başladı.

SİNEMADAKİ YER GÖSTERİCİ LUGANO
6. dakikada Mehmet Topuz'un sağdan taşıdığı topta Semih ayağını uzattı ama belediyeden çifte iskanlı İvesa, yelpaze gibi açılınca adeta Çin Seddi ebatlarına erişti ve topu çelmeyi başardı.
9. dakikada Pele, Yoğurtçu Parkı'nda dolaşmaya çıkmış gibi elini kolunu sallaya sallaya ceza alanına sokuldu, sert şutunu kaleci Volkan tam direğin dibinden çelmeyi başardı.
Fenerbahçe'nin farkı açmak için yüklendiği dakikalarda gol, herkesi ters köşeye yatırıp, rakip takımdan geldi. 12. dakikada Lugano soldan driplinglerle inen Serdar'a müdahale etmek yerine adeta sinemadaki yer gösterici gibi yol verince, top Batuhan'la buluştu... Bu futbolcunun yakın mesafeden vuruşunu Volkan yine inanılmaz bir refleksle çeldi ancak Sezer'in önüne gelen topu bu futbolcu affetmedi: 1-1...
18. dakikada hazırlanışı da atılışı da mükemmel bir gol geldi. Alex ara pasıyla Gökhan Gönül'ü kaçırdı.
Gökhan kafasını kaldırdı, arka direğe hareketlenen Semih'in "sol kaşının üzerine" topu indirdi.
Semih'e de kafayla dokunmak kaldı: 2-1...
20. dakikada farkın üçe çıkması işten bile değildi.
Bu kez asist yapılan Gökhan'dı ama son derece müsait durumdaki kafa vuruşu, auta çıktı.
Maç boyunca Fenerbahçe'nin kanatlardan getirdiği her top tehlike yarattı. Gökhan ile Mehmet Topuz çok iyi anlaşırken, Alex de Gökhan'ın ataklara katılması için adeta "teşvik primi verir gibi" paslar verdi.

KENAN BİRKAN VE RAMİZ DAYI!
İlk yarının ortasında Emre'nin artık "tarifeli" hale gelen sağ arka adale sakatlığı bir kez daha ortaya çıktı. Doktor değilim ama araştırılmasında fayda görüyorum: Emre'nin adalesinin atması, yırtılması, acaba fiziksel olduğu kadar ruhsal "gerginlikten" de kaynaklanıyor olabilir mi? Bir insan bu kadar gergin olursa, kasları da gitar teline döner, öyle değil mi ama? Umarım Emre'nin sakatlığı, onu uzun süre sahalardan ayırmaz.
Zira özellikle son zamanlarda onu izlemek, her futbolsevere keyif veriyordu. Tabii hakemlere itiraz etmediği, sadece futbolunu oynadığı anlarda...
Madem doktorluk taslamaya başladım, bir de psikiyatr ahkamı keseyim bari: Acaba Emre'nin hakeme ya da rakiplerine sinirlendiği anlardaki o antipatik görüntülerini bu çocuğa defalarca izletsek, sevimsiz davranışlarından vazgeçer mi?..
İlk yarının diğer asabi isimleri Lugano ve Sezer'di.
Maç içinde sürekli takışan ikili bunu "dizi filme" çevirip, işi koridorlarda "Kenan Birkan ile Ramiz Dayı'nın intikam düellosuna" çevirince, kırmızı kart görüp, Saracoğlu'nun puslu çimlerini daha da tenha bir hale getirdiler.
41. dakikada Mehmet Topuz'un füzesi, kaleci İvesa ve kale direğinden müteşekkil "savunma kalkanı" tarafından savuşturuldu.
45+3'te ise Gökhan Gönül harika futbolunu enfes bir golle taçlandırdı. Sağdan Semih'in sürüklediği atakta top boşta kaldı. Gökhan şut çekmedi de sanki İvesa'ya kurşun sıktı: 3-1...
Bu arada uçakların bile sis yüzünden iniş-kalkış yapmakta zorlandığı gecede, Batuhan Havayolları, Fenerbahçe ceza alanına ek sefer düzenleyip duruyordu. Çıkıp, indirdiği her hava topu, sarı-lacivertli kalede büyük tehlike yarattı. Bu durumdan Aykut Kocaman'ın ders çıkaracağını umuyorum.
Zira Fenerbahçe stoperleri, iri yarı santrforlar karşısında çok zorlanıyorlar. Eğer Serdar ve Sezer ilk yarıda Batuhan'ın indirdiği toplara biraz daha yakın durabilseler, Fenerbahçe'nin skor olarak arayı açması bu kadar kolay olmazdı. Emre ve Lugano'nun oyun dışında kalması, ikinci yarıda Fenerbahçe'nin omurgasını fena halde incitmişti. Özellikle direnç konusunda iki takımın gücü eşitlenmiş gibiydi.
Koray'ı ve Doğa'yı sık sık hücuma çıkartarak oyunu rakip alana yığmaya çalışan Eskişehirspor, ikinci yarının hemen başında Batuhan'la "dibi delik filika Bilica" nın hatasından yararlanarak gole yaklaştı ama aşırtma vuruş sonuç vermedi.

Bilica "Çabalama kaptan ben gidemem" hesabı su almaya devam ederken 66. dakikada gelen ortayı ıskaladı. Topla buluşan Serdar faturayı zarfa koyup, filelere yolladı: 3-
2
... Bu dakikadan sonra "dibi delik filika Bilica" topu her ayağına aldığında F.Bahçe tribünlerinden Titanic filminin fon müziğini andıran ıslıklar yükseldi. Aynı dakikalarda kaleci Volkan maçı bırakıp, detone olduğuna inandığı tribün korosuna akord vermek için uğraştı. Neyse ki Fenerbahçe adına Alex-Gökhan-Semih'ten oluşan "Bermuda Şeytan Üçgeni" vardı da, ES-ES'in filizlenen her beraberlik umudu, anında kaybolup, buhar oluyordu. Nitekim 72'nci dakikada bu üçlünün yarattığı pozisyonda Gökhan'ın nefis asistini Semih tamamlayınca fark yeniden 2'ye çıktı. 4-2...
Fenerbahçe yatıp kalkıp, Eskişehirspor'a dua etsin. Kimse bu kadar "bedavadan" ders vermez. Es-Es hem üç puanı bıraktı hem de ileride sarı-lacivertlilerin işine çok yarayacağına inandığım ders notlarını. DERS BİR: Fenerbahçe'de ciddi bir stoper sorunu var. Lugano'nun olmadığı her an, sarı-lacivertli defansın göbeği korku tüneline dönüyor. DERS İKİ: Aynı mevkide uzun boylu ve güçlü santrforlara uygulanacak bir B planı yok.

GÜVENLERİNİ KAZANDILAR
DERS ÜÇ:
Fenerbahçe'nin kanatlarını dilediği gibi kullanabilmesi için maçın ik 15 dakikasında mutlaka gol bulması gerekiyor.
Sarı-lacivertli ekip, kapanıp, beraberliğe yatan takımlar karşısında daima zorlanacaktır.
Lugano ve Emre'yi yitiren Fenerbahçe'nin bu maçtaki en büyük kazancı ise üç puanın ötesinde, Mehmet Topuz ve Gökhan Gönül'ün yeniden kendilerine güvenlerini kazanmalarıydı. Özellikle istatistiklere 1 gol ve 2 asist ile birlikte mangal gibi bir de yürek yazdıran Gökhan, futbolun"Gönül" den oynandığı zaman ne kadar güzelleşebileceğinin canlı ispatı gibiydi...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor