21 Eylül 2010 | Salı

Rol değişimi

Fenerbahçe, Young Boys karşısında Şampiyonlar Ligi'ni, PAOK önünde de Avrupa Ligi'ni yitirdi...
Galatasaray, yükselişte olan ülkesi Ukrayna'nın isimsiz temsilcisi Karpaty'ye teslim oldu...
Trabzonspor'un Liverpool'a elenmesi neyse de, Bursaspor'un Şampiyonlar Ligi ilk maçında, hem de sahasında Valencia'dan 4 yemesi yüreklere korku düşürdü. Tek teselli, Beşiktaş JK'nın CSKA Sofya'yı yenmesiydi.
O da son dakika golüyle.
Hani insan öldükten sonra da saçları ve tırnakları üç gün uzamaya devam edermiş ya...
Bursaspor ve Beşiktaş da Türk futbolunun saçları ve tırnakları mı acaba? Türk futbolu öldü de biz mi farkında değiliz acaba?
Baksanıza, en iddialı takımlarının, vasat Avrupa takımları karşısında bile yüksekten düşmüş cam kavanozu gibi tuzla buz oluverdiler.
Kaldı ki, elenen Galatasaray ve Fenerbahçe, Türk futbolunun Avrupa'daki lokomotifleriydi. 2009-10 sezonunda Avrupa'da oynadığımız 38 maçın 22'sini (12 GS, 10 FB); 2008-09 sezonunda ise 32 maçın 26'sı (14 GS, 12 FB) bu iki takım gerçekleştirmişti.
O Galatasaray ve Fenerbahçe Avrupa'da yok artık.

Kartal öz güvenini kanıtladı
Peki, Türk futbolu için deniz bitti mi?
Valla pazar günkü Fenerbahçe-Beşiktaş JK derbisini izleyince, Karabükspor'un, Büyükşehir Belediyespor'un Manisaspor'un, Antalyaspor'un performansını görünce, bitenin Türk futbolu olmadığını, sonu gelenin kendini "büyük" zanneden zihniyet olduğunu gördük.
Beşiktaş, Avrupa Ligi nedeniyle tıpkı geçen seneki Galatasaray gibi sezona erken hazırlanmaya başlamasının meyvelerini alıyor. Artı; çok önemli takviyeler yaptı kadrosuna. Derbideki cesur futbolu da kendisine olan öz güveninin kanıtı.
Fenerbahçe ise içsel hesaplaşmayı hâlâ tamamlayamamanın sıkıntısını yaşıyor. Avrupa'da erken elenmiş, aynada kendisiyle hesaplaşma içine girmiş olabilir ama öylesine etkili silahlara sahip ki, vitesi 5'e taktığında (Örnek: Antalya ve Beşiktaş JK derbilerinin 20 dakikalık kısa periyotları) Türkiye'de bu kadronun karşısında tutunacak takım yok gibi.

Takım ruhu kalmamışsa

Ya Galatasaray? Onun işi hepsinden zor.
Çünkü yönetimi ve camiası tek vücut değil.
Ve camiası bölünmüş bir kulübün başarıya ulaştığı pek görülür şey değildir.
Yönetiminde bölünmeler yaşanmış, kadrosuyla teknik ekibi arasına kara kedi girmiş bir takımın yol olması zor.
Hele hele o takımın ruhu yoksa. Bir takım düşünün, 10 kişi topu ayağında tutan futbolcuya gözleriyle takip ediyor, "Dur bakalım ne yapacak?" diye. Ne bir paralel koşu var, ne rakibin kademesini bozmaya yönelik boş koşu var, ne de arkadaşından pas isteyen.
Ver-kaç bile yapılmıyor neredeyse. Kewell, Arda, Baros'a; Pino, Misimovic ve İnsua eklendi ama zihniyet değişmedikçe son iki senenin kaderi de değişmez bu kafayla.
Türk futbolu kabuk değiştiriyor. Lokomotifler ile vagonlar yer değiştiriyor. Bu süreçte ayakta durmak önemli. Avrupa'dan sonra Anadolu'da da kaybeden olmamak önemli.
Sahaya 1-0 galip çıkılan dönemlerin geride kaldığını anlamak önemli. Yoksa, kaliteli futbol oynamadan üst üste alınan üç galibiyet, Galatasaray için saçların ve tırnakların uzamasından ibaret kalır.
Şirketlerin birleştiği, Riva projesinin şekillendiği, muhteşem stadyum Türk Telekom Arena'nın hizmete girdiği bu sezona da çok yazık olur...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor