14 Kasım 2010 | Pazar

Baklava ağır geldi

Baklava diyarı Gaziantep'te bayram öncesi Fenerbahçe'nin ağzının tadı kaçtı. Ev sahibi takım, ligde en fazla pozisyon ve şut şansı bulduğu maçta özellikle ikinci yarı rakibini adeta sahadan sildi.
Fenerbahçe savunması, Lugano'suz başı kesilmiş tavuk gibi. Ev sahibi ekip, ne zaman gelse Fenerbahçe kalesinde etkili oldu. Uzaktan savrulan şutlara bedenini siper edecek Lugano olmadığı için iş Volkan'a düştü. Bu sezon Fenerbahçe'nin pek çok maçta can simidi olan kaleci Volkan ilk yarıda iki tehlikeli şutu harika reflekslerle savuşturmasa, Fenerbahçe'nin özgüveni, daha ilk yarıda kolaylıkla yerini panik ve çaresizliğe bırakabilirdi. Ama ikinci yarıda Volkan da çaresiz kaldı.

Olcan'a ayrı paragraf

Ev sahibi ekip, daha santradan gole bağlayacaktı neredeyse... Olcan'ın geliştirdiği atakta İsmael Sosa biraz becerikli olabilse, lig tarihinin en erken gollerinden biri gelecekti. Burada Olcan için de bir paragraf açmaya gerek var:
Fenerbahçe'nin evladı Olcan her nedense sarı-lacivertli yönetim ve teknik ekipler tarafından hep "üvey oğul, can" sayıldı. Kazım'a gösterilen hoşgörü ve sabrın onda biri bu futbolcuya tanınsa, Fenerbahçe'nin hücum gücü ve kanat organizasyonlarında her daim aradığı alternatif oyuncusu "özkaynaklardan" kazanılabilirdi. O Olcan ki, Fenerbahçe orta sahasını ve defansını maç boyunca peşine takıp, bir o yana bir bu yana koşturan, her olgun ve tehlikeli atağı başlatan isimdi.
Oynadığı dakika başına gol ortalaması ile dünyanın en verimli santraforu olan Semih, az daha bu maça da golle başlayacaktı. 6. dakikada Alex soldan kullandığı serbest vuruşta topu arka direkteki Semih'in adeta "azı dişine" indirdi.
Semih kafayı yere çarptırarak vurdu ama direk, gole engel oldu.
Bu dakikalarda Fenerbahçe orta sahada organize olmakta güçlük çekiyordu.
Emre'nin çalışkanlığı olmayınca, Fenerbahçe marş motoru olmayan arabaya döndü. Kontakla çalışmıyor, ancak Alex yokuş aşağı ittirdiği zaman "vurdurarak" hayat buluyordu.
Bir kez daha anlaşıldı ki, Emre'nin çabukluğu, hırsı, çalışkanlığı ve yaratıcılığını yerine koyabilmek için en az üç futbolcuya ihtiyaç var. Mehmet Topuz ve Cristian'ın yana doğru oynayıp, gevelediği toplara eğer "kontrollü futbol" deniyorsa, ben her zaman "kontrolsüz futboldan" yanayım.

İlk gol organize geldi

18. dakikada gelen Fenerbahçe golü öyle ince planlanıp, o kadar ustaca uygulandı ki kahramanları, Gaziantepspor'a karşı "organize suç işlemekten" göz altına alınabilirdi. Alex, topu Semih'e nefis bir hareketle aktardı. Semih soldan kaçan Stoch'u gördü. Stoch'un adrese teslim pasında, Alex, kalecinin müdahalesini "kalp paraya" çevirecek enfes bir vuruşla köşeyi gördü. 0-1.. Gol hazırlanırken, her Fenerbahçeli futbolcu ayağına gelen topu futbolun kafiyesine uydurunca, ortaya çıkan şiirin adı da "Alex'in 100. golü" oldu...

Volkan Demirel'e 4 yıldız
Bu dakikadan sonra pek çok maçta olduğu gibi "kırılma noktası mühendisi" kaleci Volkan Demirel işbaşı yaptı.
21. dakikada Oğulcan, 27. dakikada İvan De Souza ve 56. dakikada Jorginho'nun köşelere yönelen sert vuruşlarını çelip, Fenerbahçe'nin duran kalbine adrenalin iğnesi yaparak, takımını yeniden hayata döndürdü. Demir-el Fenerbahçe kalesine bir kez daha kafes örüp, yediği iki gole rağmen bu maçta da isminin yanına 4 yıldız kondurdu.
Ama unutulmamalı ki, Volkan'ın isminin yanına iliştirilen her yıldız, Fenerbahçe defansının hanesine "içi boş yıldız" olarak yazılıyor. Yendiği ve yenildiği her maçta bu takımın en iyisi kalecisi olacaksa, vay F.Bahçe seyircisinin haline...
58. dakikada ise Semih, Fenerbahçe tarihinin 3 bininci golüne ismini yazdırmak üzereydi ki, altı pasta önüne düşen topu, direğin dibinden avuta vurdu.
Bu arada Alex'in ikinci yarıda ceza alanı içinde yakaladığı üç topu ezmesinin tek sebebi, Emre'nin yokluğunda iki kişilik çalışmak zorunda kalışıydı. Demek ki daha önceki maçlarda Emre'nin sol akciğeri kendine, sağ akciğeri Alex'e çalışıyormuş!..

Serdar'dan seyirlik gol
İkinci yarıda inisiyatifi tamamen eline alan Gaziantepspor'un golü adeta "randevulu" geldi. Zira maçı izleyen herkes ev sahibinin gol atacağından emindi de sadece dakikası meçhuldü.
İşte o gol, 78. dakikada geldi. Sağ kanattan inen Serdar, Stoch'un şuursuz müdahalesinde topu çekerek, bu futbolcuyu kenardan su almaya gönderince önü tabak gibi açıldı. Vuruşunda köşeye giden sert topa "Volkan bile" bir şey yapamazdı. 1-1... Ama Fenerbahçe'nin kabusu bununla sınırlı değildi. Sarı-lacivertlilerin cümbür cemaat karşı kaleye yüklendiği 84. dakikada gelişen kontraatakta"Üvey oğul, can" bir kez daha sahne aldı. Olcan, önce Volkan ağabeyine saygıda kusur etmeksizin onu bir köşeye yatırıp, istirahatini sağladı, sonra da gol vuruşunu yaptı: 2-1... Uzatma dakikalarında Alex'in vuruşuyla doğan beraberlik şansı ise kalecinin ellerinde eriyince Fenerbahçe kaderine razı oldu.

Kafkas'a helal olsun
Bu mağlubiyet kimseyi şaşırtmamalı.
Zira galip geldiği maçlarda bile Fenerbahçe defansı konusundaki "sirenlerimizi" hep açık tuttuk. Ama duyan yok ki!.. Lugano, Emre, Niang yokmuş... Fenerbahçe'nin mazeret yerine "çözüm" üreteceği günler geldi de geçiyor...
Böyle puan dağıtmaya devam ederse, Fenerbahçe, futboldaki Anadolu İhtilali'nin "bayraktarı" olacak.
Tolunay Kafkas ve öğrencilerine ise yürekten bir "Helal olsun..." Üç puan, analarının ak sütü gibi helal...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor