25 Nisan 2011 | Pazartesi

Survivor Fener

Tribünde 50 bin Fenerbahçeli taraftar, enfes bir zemin, sakat ve cezalılarla zar zor sahaya çıkabilmiş mütevazı bir rakip... İki gün önce de Trabzonspor, iki puanı sahada bırakıp, liderlik koltuğunu ikram etmiş... Bu durumda ne düşünülür? Fenerbahçe'nin elini kolunu sallaya sallaya Buca'yı yeneceği, değil mi? İşte Fenerbahçe'nin en büyük rakibi buydu. Yani rahatlık... "Biz ne denizler geçtik, derede mi boğulacağız" özgüveni, rehavete dönüşünce Fenerbahçe pembe rüyalar umarken, maçın ilk yarısında kabusa mahkum oldu.

Aslında sadece tribündeki Fenerbahçeliler'in fazla oluşuyla değil, Bucaspor"topluca" deplasmandaydı. Alıştığı yerde oynayan futbolcu yok gibiydi. Erman Güraçar sağ beke çekilmiş, Ali Küçik'in yerine forvete Konyaspor'dan kiralık gelen Abdükadir alelacele monte edilmiş, Musa, Sivas'taki gibi çizgi adamı olarak sahaya sürülmüştü.
Ama İzmir Atatürk Stadı'Fenerbahçe için Buca Cezaevi'ne çeviren de bu üç gardiyan oldu.
Musa sağda aldığı her topta Andre Santos'u peşine taktı. Abdülkadir hem havadan hem yerden Gökhan ve Lugano'ya üstünlük sağladı. Erman ise sol tarafta tünel kazmaya kalkışan Caner'in her firar girişiminde elinde copla karşısına dikildi.

15'inci dakikada Musa ile gelen Bucaspor golünden sonra aynı futbolcu 31'de Volkan'a takılmasa, Fenerbahçe'nin"geri dönüşü" bu kadar kolay olmayabilirdi.
Emre'nin topa vurmayıp da adeta sol ayağının üst dışına koordinat yükleyerek attığı enfes gol, Fenerbahçe'nin "Nasıl olsa kazanırız" aymazlığını kat be kat arttırdı.
Ama gelin görün ki, piknik yapar gibi Buca ceza alanında toplaşan Fenerbahçe'nin gerisi Dominik'teki ıssız adalar kadar boştu.
Bazen Musa, bazen Mendy, çokça da Abdülkadir, bu "ödül adasında" istedikleri gibi at koşturarak, "dokunulmazlık asasını" alıp alıp geldiler...
37'de Abdülkadir golü attığı sırada onu takip eden bir tek Fenerbahçeli futbolcu yoktu.

Fenerbahçe tüm planlarını "gol atmak" üzerine yaptığı ve hücuma hep "ailecek" kalktığı için defans sorumluluğunu kimse üstlenmedi.
Böyle olunca Fenerbahçe defansının arkasına atılan her uzun top, "derin darbe" etkisi yarattı. Etkisiz elemanlar grubuna bu maçta istikrar abidesi Yobo da dahil olunca, Abdülkadir'in gol iştahı iyice arttı.
Nitekim 54'de Abdülkadir, refakatçisi Yobo'nun mihmandarlığında üçüncü golü rakip ağlara bırakıverdi.

Ama Fenerbahçe'nin, Bucaspor'dan önemli bir farkı vardı: Alex... Kaptan önce penaltıyı nefis bir plaseyle, sonra Mehmet Topuz'dan gelen ortayı şık bir kafa vuruşuyla gol yapınca, bir kez daha "ulu önder, eşsiz kurtarıcı" olarak sahne aldı.
Bu arada Fenerbahçe iki haftadır Stoch ile "kanatlanıyor." Peki Aykut Kocaman onca kayıp dakikayı niye "Stok'tan" yiyor? Bir başka yanıtsız soru ise Buca'nın en formda, en fırsatçı, en iştahlı futbolcusu Abdülkadir'in oyundan alınması. "Kondüsyonsuzlukla" izah edilmeye çalışılan bu yanlış hamle Aykut Kocaman'a Güiza'yı sahaya sürecek cesareti aşılamasa belki de maç 3-3'te kilitlenecekti. Ama "Okçu", Aykut Kocaman'ın başının üzerindeki elmayı "tam ortasından" vurmayı başardı... Andre Santos ise son dakikada tabelaya "cilayı" çekti...

Şampiyonluk baskısı, sinirleri yüksek gerilim hattına çevirmişken 3-1 geriden gelip, maçı 5-3'e getirmek kolay iş değildir.
Eğer Fenerbahçe bu yıl şampiyon olursa, bunu büyük ihtimalle dün geceki yüksek gerilime dayanabilen Alex, Gökhan ve Stoch gibi "sigortalarına" borçlu olacak... Fener, Survivor'ı kazanırsa, bunu "ünlüler" değil, "gönüllüler" başaracak!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor