01 Eylül 2010 | Çarşamba

Büyük rezalet

_Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzon, Avrupa'ya dramatik bir şekilde veda etti. Trabzon'un değil belki ama Fenerbahçe ve Galatasaray için çok da zorlu rakipler değildi. Takımlarımızın Avrupa'dan zamansız elenmesini 'gerçeklerin yüzümüze çarpması' olarak değerlendirebilir miyiz?
Çok ayıp bir durum. Futbolu 'Her türlü sonuca açık bir spor dalı' olarak tanımlıyoruz. Bu yüzden 'Dünyada bu kadar popüler, bu yüzden ilgi topluyor' diyoruz. Bir NBA rüya takımı ile Galatasaray Basketbol Takımı, 100 kere oynasalar, 100'ünü de NBA takımı kazanır. 1000 kere oynasalar sonuç değişmez. Ama bir Dünya Şampiyonu İspanya ile Pendikspor 100 kere oynasa, Pendikspor'un kazanma şansı var. Futbol sürprizlere gebe bir oyun. Bu yüzden zaten ayrılıyor diğer takım sporlarından. Tek tek ele alırsak; Galatasaray'ın elenmesi de Fenerbahçe'nin elenmesi de Trabzon'un elenmesi de normal. Olabilir. Ama hepsinin aynı gece elenmesi işin normal olmadığını gösteriyor. Galatasaray şanssızdı, talihsizdi, rakibi kısmetliydi. Ya Fener'in!.. Fenerbahçe bir ay içinde iki kere elendi Avrupa'dan... Önce Şampiyonlar Ligi'nden, ardından da UEFA Avrupa Ligi'nden elendi. Hangi Fenerbahçe? Eşek yükü ile paralar harcayarak "Ben Avrupa şampiyonu olacağım, ben üst üste 3 sene şampiyon olacağım" diye yola çıkan Fenerbahçe!..

O DAKİKAYA KADAR BEKLENİR Mİ!
Hangi Galatasaray? Geçen sene tarihinin en büyük kadrolarından birini kurup, Avrupa'da da ligde de on paralık başarı elde edemeyen, Fenerbahçe'nin 10 puan gerisinde kalan ve alay konusu olan Galatasaray... Belgrad'ı güç bela geçtikten sonra, Karpaty Lviv gibi 5. sınıf bir Avrupa takımını kendi sahasında yenemedi. 'Ukrayna' diye bir futbol yok Avrupa'da!.. 'Karpaty Lviv' diye bir takım Ukrayna'da yok. Takımın teknik direktörü hayatında ilk defa hocalık yapıyor ve o takımın kadrosunda herhangi bir milli maç değil, Avrupa maçında forma giymiş bir tane adam var. Açıkça söylüyorum; bu Galatasaray'ın A2 takımı ya da PAF takımı, Karpaty Lviv'i eler. Tek maç olsa kazaya kurban git. Ama sen iki maçta da bu takımı yenemiyorsun!.. Efendim, '91. dakikada golü atıyormuşsun da iki dakika dayanamıyormuşsun!..' Peki o dakikaya niye kalıyor maç! Her takım kaza golü yiyebilir ama sen İstanbul'da 5 gol atarsan o kaza golünün hiçbir değeri olmaz. Sabah karmasıyla, Barcelona maç yapsa, kaza golü yiyebilir Barcelona... Ama o gol onların elenmesine sebep olmaz; çünkü onlar bize 22 tane atarlar, 22-1 biter maç. Galatasaray 7 gol atar, 2 de kaza golü yiyebilir. Biz de yazarız ki '7 tane atıyorsun iyi de bu takımdan 2 golü niye yedin? Şu yenilen gollere önlemini al.' Hayır yediği 2 golle eleniyor Galatasaray!.. Savunma oynayan, 0-0'a razı, az farkla mağlubiyete razı bir takımdan 2 gol yiyerek başlıyor tura! Bunun iler tutar tarafı yok, sebeplerinin araştırılması lazım.

SAVUNMA HATTI MİLLİ TAKIMDA
Galatasaray'ın teknik direktörü diyor ki maçtan sonra, "Ben savunma oyuncusu alınması için bas bas bağırdım; almadılar!" Galatasaray Başkanı Adnan Polat'ta 'gık' yok. Türk spor medyasında da 'gık' yok. Hatta "Rijkaard haklı" diyenler bile çıktı! "Bana savunma adamı almadıkları için elendim" dediği takım Avrupa'daki takım klasmanında 148. sırada (Galatasaray 35. sırada)... Bu takıma karşı ne oyuncusu alacaksın!.. Barcelona'ya, Manchester United'ayenilirsin de "Savunma adamı almadılar" diye şikayet edersin... Karpaty'e elenince böyle bir mazeret olur mu? Ertesi gün Rijkaard'ın memleketlisi Hiddink, milli takımı açıklıyor. Geri dörtlü Sabri, Gökhan, Servet, Hakan Balta!.. Rijkaard'ın "Bir halt olmaz" dediği savunmanın dördü de milli takımda... Ayrıca Galatasaray'da, Avustralya Milli Takımı'nın kaptanı Lucas Neill var. Artı; bir evvelki sezonun en iyi stoperi Ali Turan var. Sen hâlâ diyorsun ki "Ben Karpaty'e savunma oyuncusu alınmadığı için elendim!" Bu Galatasaray Başkanı'nın yüzüne tükürmedir. Yağmur falan yağmıyor, sevgili Adnan Polat kardeşim!.. Bu 'Rijkaard' denen adam her maçtan önce ve maçtan sonra Galatasaray yönetiminin yüzüne tükürüyor. 'Yanlış transfer yapıyorsunuz' diye. Bu yönetimin büyük paralarla transfer ettiklerini oynatmıyor, ısrarla geçen seneki skandalın sorumlusu kazmalarla takım yapıyor. Adnan Polat ve yönetiminin yüzüne vurmak, 'Bunlar on para etmez' demek için oynatmıyor. 'Elano on para etmez, Cana on para etmez, öteki beriki on para etmez... Siz bu işi bilmiyorsunuz, benim lafımı' dinlemiyorsunuz' diyor; Galatasaray yönetimi susuyor. İnanılır gibi değil. Şu Galatasaray ve Fenerbahçe'nin bu elenmeleri üzerine Türk medyasında doğru dürüst tek analiz okumadım. Çok ayıp bir şey. İnanılır gibi değil. Pazar akşamı üç palavra maç kazandılar. Geçen hafta üç maçı da kaybeden üç büyükler...

TÜRKİYE'DE HERKES UYUYOR

_Teknik adamlar, futbolcular Avrupa maçlarını külfet görüyorlar sanki. Sahada 'mücadele' adına hiçbir şey yok. Galatasaray için Avrupa farklı bir anlam taşırdı ama artık o da direncini kaybetmiş görünüyor.
Aynen öyle... Çünkü teknik direktörlerin de futbolcuların da kaderleri temmuz ayında çiziliyor. Ağustosta, eylülde olan unutuluyor. Transferler, sözleşmeler temmuzda yapıldığı için, ligi şampiyon bitirdiysen ve temmuza iyi girmişsen, senden iyisi yok. Taraftar da uyuyor, medya da uyuyor, herkes uyuyorTürkiye'de ve Avrupa'daki hezimetleri unutup kendi kendimize gelin güvey oluyoruz.

TAKIM FUTBOLU OYNAMIYORLAR
_Galatasaray, Eskişehir karşısında zorlanırken 2. yarı açıldı ve sahadan 3-1'lik galibiyetle ayrıldı.
Üç takımı da birlikte ele alacak olursak... Eskişehir de Karabük de Manisa da iyi futbol oynamadılar. Bunlar bu futbolla sene sonunda küme düşme adayları arasında olurlar. Ama bu üç takım maçı da kazabilirdi. O kadar bol pozisyona girdiler, öyle akıl almaz golleri kaçırdılar ki... Bu maçları Beşiktaş'a, Fenerbahçe'ye ve Galatasaray'a kazandıran son vuruşu yapan adamların yetenek üstünlüğü... Takım oyunları değil... Karabük, Beşiktaş'ı; Eskişehir, Galatasaray'ı perişan edecek bir futbol ortaya koymadığı halde bunları yenebilme fırsatını ele geçirdiler ama atamadılar. O klasik laf var ya 'atamayana atarlar.' Üç maçta da manzara-i umumiye bu...

* * *

ANCAK TABELA BOYACISI OLURLAR
Avrupa'ya veda eden takımlarımızın ligde aldığı galibiyetler hedeflerinin ne olduğunun bariz bir kanıtı gibiydi aslında... Evet... Üç tane palavra maç kazandılar, her şey düzeldi. 'En büyük Aykut Kocaman, aslan Rijkaard, yaşasın Schuster' oldu birdenbire... "Bu nasıl rotasyon" diye bağırıyordu ya geçen hafta medyamız. Schuster, perşembe akşamı başka takımla çıktı, pazar günü yine başka takımla çıktı. Ama perşembe, pazar kazandı! Kazanırsan rotasyon eleştirisi yok, kaybedersen rotasyon eleştirisi var Türkiye'de!.. Çünkü bunların hepsi tabelacı... Bunlardan çok güzel tabela boyacısı olur. Spor yazarı falan olmaz. Üç takımın birden elenmesi araştırılmalı. Rezalet futbol sahalarından başlıyor. İstediğin kadar iyi futbolcu al, böyle sahada iyi futbol oynayamazsın. Beşiktaş en iyi maçını suni çimde oynadı. Çünkü kendi sahası berbat. Deplasmana gittiği sahalar da berbat. Karabük'teki sahanın hali ne; o sahada nasıl iyi futbol oynayabilirsin? O sahada her an sakatlanma tehliken var. Sakatlanıyorlar da zaten. Ama Türkiye Futbol Federasyonu, Ankara 19 Mayıs Stadı'ndaki FIFA onaylı, hem de iki yıldız, FIFA onaylı çimleri söküp çıkaran İlhan Cavcav'asesini çıkarmıyor. Üstelik iki yıldız FIFA'nın en büyük notu.

NASIL YÜREKTEN OYNAYACAK!
Devletin çimlerini bir adam söküp götürüyor, devlet malına zarar veriyor. Türk Ceza Kanunu'na göre suç. Federasyon buna karşılık sesini çıkarmıyor. İşte şimdi görüyorsunuz 19 Mayıs Stadı'nın halini!.. Bir leş tarlası. Karabük öyle, Halkapınar öyle, Fenerbahçe stadı öyle, Beşiktaş öyle... Türkiye'de adam gibi futbol oynanabilecek 3 tane saha ya var ya yok!.. İstediğin adamı transfer et, büyük futbolcuları getir, nasıl futbol oynayacaksın? Hadi iyi futbol oyna bakalım bu sahalarda. Sakatlanma korkusu içindeki adam ne kadar yürekten oynayabilir. Ayağın her an burkulabilir, tendonların her an atabilir, bağların her an kopabilir. Sahalardan başlayarak Türk futbolundaki bu rezaleti araştırmak lazım. Bizim burada kendi kendimizi yenmemiz bir şey ifade etmiyor. Avrupa'da iki takımımız kaldı, seneye kaç takımla oynayacağız, çok merak ediyorum!.. Faroe Adaları'ndan farkımız kalmadı.

* * *

MÜSLÜM GÜRSES İLE Mİ TANITACAKLAR!
_Türkiye' de düzenlenen 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası cuma günü yapılan törenle başladı. Açılış törenini nasıl buldunuz? 172 ülke canlı olarak yayınladı; Türk kültürünü dünyaya aktarabildik mi?
Yanlış. A'dan Z'ye yanlış bir açılış töreni. Açılış töreni yapmak güzel bir şey. Çünkü televizyonlarda fevkalade ilgi topluyor. Dünya çapında büyük bir seyirci topluyor. Bunu iyi kullandığın zaman ülkenin çok iyi propagandasını yaparsın. 1980 yılında yapılan Olimpiyatların açılışı Sovyetler Birliği'nin en büyük propagandasıdır. 2008 yılında yapılan Olimpiyatların açılışı Çin'in en büyük propagandasıdır. Çünkü açılış törenlerini izleyenler ille de spor seyircisi değil. Açılışta müzik var, dans var, sürpriz var. Onun için herkes seyrediyor. Şova meraklı herkes seyrediyor. Böyle olduğu zaman sen açılışı ülkenin propagandası için kullanacaksın. Bunu kullanacağın adam Müslüm Gürses mi? Kullanacağın grup Cirque du Soleil mi? Konsept yanlış, düşünce yanlış, kullanma yanlış. Yani her şey yanlış. HABİTAT Kongresi'nde Yekta'nın da başında olduğu, "Lirik Tarih" gösterisi yapıldığı zaman Amerika Başkanı Clinton başta olmak üzere 15 dakika ayakta alkışlamışlardı. Televizyonda ne kadar gururla izledik. O dünya Devlet Başkanları ayakta alkışlarken. O çünkü tam Türk kültürüydü. Bu ne? Saçmasapan bir şey.

_Milli Takım grubundaki iki maçını da kazanıp iyi başlangıç yaptı. Siz nasıl buldunuz?
Rusya maçında onu gösterdiler. Hem pota dibinde iyi oynadılar, hem dışarından iyi şut attılar hem de çok iyi savunma yaptılar. İyi savunma yaptığın zaman başarılı oluyorsun. Çünkü iyi savunma yardımlaşma ile olur. Takım oyunu işte orada ortaya çıkar. Yardımlaşmasız iyi savunma mümkün değil. Takım olduğunu gösteren şey o. Takımın ruhunu hücumda okuyamazsın. Takımın ruhunu savunmada okursun. Şimdilik iyi.

_Şu anda favori ABD olarak gösteriliyor ama bir yandan da 'kim yenecek' diye merakla bekleniyor. Brezilya zorladı ama sonunu getiremedi. ABD'yi nasıl buldunuz?
Hatırlarsan ben sana bu turnuva başlamadan önce "Gruptan çıkmakta zorlanabiliriz; şampiyon da olabiliriz" dedim. Neden? Çünkü takımlar arasında bir fark yok. Zaten her grupta 6 takım var. Fildişi Sahili gibi basketbolu bilmeyen takımları ortadan atarsan 4 takım kalır. Onların içinde 'Çok iyi' dediğimiz bir takım yok. "İspanya iddialı olabilir" diyorduk ama 'küt' diye Fransa'nın tokadını yedi. Fransa'nın Tony Parker'ı bile yok. Onun için bizim yenemeyeceğimiz takım yok. ABD-Brezilya maçı da onu gösterdi. Hiçbir yıldızı olmayan Brezilya, ABD'yi bu kadar zorluyorsa eğer biz yenebiliriz. Seyircimiz de var üstelik. 'Seyirci olması' demek 'hakem' demek. Bu maçlarda hakem hataları çok önemli rol oynuyor. Yunanistan resmen Porto Riko'yu hakemlerle yendi. Porto Riko'nun yerinde biz olsaydık o hatalar bizim lehimize yapılacaktı. Yunanistan lehine değil! Onun için ABD-Brezilya maçı 'bizim rahatlıkla Dünya Şampiyonu olabileceğimizin' bir başka işareti.
* Not: Röportaj Yunanistan maçı öncesi yapılmıştır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor