22 Kasım 2010 | Pazartesi

Ruh lazım ruh!

Beşiktaş'ın aldığı talihsiz sonuçlardan sonra, her kafadan ayrı ses çıkmaya başladı. Kimileri hocayı suçluyor, kimileri futbolcuları... Hatta doktorları bile suçlayanlar var. Herkesin fikirine saygı göstermek lazım... Bu köşede yazdıklarım, düşüncelerim de sadece beni bağlar.
Alman teknik direktöre ben fazla yüklenmek istemiyorum. Eğer bir takımda ruh yoksa, maçlara motive olamıyorsa, oyuncu kalitesi iyi değilse, dünyanın en iyi hocasını da getirseniz fayda etmez. Konyaspor maçında ayağına gelen net pozisyonları gol yapamıyorsan, topu 57 metre taşıyan rakibine orta sahada taktik faulü yapıp indiremiyorsan, rakibin yakaladığı iki pozisyonu golle sonuçlandırmasına izin veriyorsan, suçu hocaya yükleyemezsin. Schuster'in oturtmak istediği sistem Beşiktaş'a yakışan bir sistem ancak Beşiktaşlı futbolcular bu sisteme uygun mu onu tartışmak gerekir.
Benim şahsi fikrim, bazı futbolcuların sahaya ruhlarını yansıtamadığı ve ne kadar büyük bir takımda forma giydiklerinin farkında olmadıkları yonünde. Futbol oynarken yüzlerce kez gol kaçıran biri olarak söylüyorum, futbolda gol kaçırmak gayet normaldir. Beni üzen şey, golü kaçıran futbolcu arkadaşlarımızın yüz ifadeleri! Tamam golü kaçırdın ama o pozisyondan sonra biraz hırslan, oyuna saldır, agresif ol. Ben bunların hiçbirini maalesef Beşiktaşlı futbolcularda göremiyorum. Belki ben bu yüzden çok kart görüyordum veya bu yüzden daha agresif oluyordum. Her kaçırdığım gol pozisyonu sonrası neredeyse topu ısırmak istiyor, etrafa saldırıyordum.

***

İnönü Stadı deta açık büfe restauranta benzedi. Puana ihtiyacı olan rahat rahat İnonü'ye gelip, istediğini alıp gidiyor. Beşiktaş'ın puan kaybettiği takımlara bir bakın.
Manisaspor, Kasımpaşa, İstanbul Büyükşehir Belediye ve Konyaspor... Bu takımları kesinlikle hakir gördüğümü sanmayın. Şampiyon olmak isteyen bir takım alt sıralardaki takımlara evinde puan vermemeli.
Beşiktaşlı futbolcular artık İstanbul'daki maçlara büyük stres altında çıkacaklar, tribünlerden yavaş yavaş ıslıklar tepkiler yükselmeye başladı.
Şu an adım kadar eminim Beşiktaşlı futbolculara İstanbul'da mı yoksa deplasmanda mı oynamak istersiniz diye sorsanız, hepsi deplasmanda oynamayı tercih eder. İşin diğer bir yüzü ise bundan sonra misafir edeceğin rakipler, evinde kaybettiğin puanlardan sonra Beşiktaş'a karşı "Benim neyim eksik?" diyerek daha cesur oynamaya başlayacaklar.
***

Takım ruhunu hissetmek çok önemlidir.
Bu ruhu atılan bir gol sonrasında beraber sevinerek, ya da bir arkadaşınıza yapılan bir saldırı sonrasında toplu olarak onu koruyarak hissedebilir ve hissettirebilirsiniz.
Konyaspor maçında bir pozisyonda Emre Toraman'ın, Nobre'ye vurduğunu gördüm.
Bu hareket sonrası Nobre'nin orada tek başına kalması düşündürücüydü.
Beklentim, kurallar çerçevesinde diğer arkadaşlarının Nobre'ye sahip çıkıp, Emre'nin başına dikilmeleriydi ama olmadı.
Ruhu size şöyle anlatmak istiyorum. Beşiktaş'a geldiğim ilk sene işler yolunda gitmiyordu.
Bir maçta ilk devrenin sonunda soyunma odasına mağlup gitmiştik. Yardımcı hocamız, Scala'dan izin alıp bizlerle konuşmak istedi.
Soyunma odasında bütün futbolcuların kafaları öne eğikti. Yardımcı hoca yüzü kızarmış, boğazındaki damarları patlayacak gibi bağıra bağıra konuşmaya başladı...
Ben Türkçe bilmediğimden hocamızın dediklerini anlamadım ama gözlerinden akan yaşları görünce Türkçe bilmeye gerek olmadığını anladım.
Hocamızın o gözyaşları bize ekstra güç verdi. Karşılaşmanın ikinci yarısında hepimiz yüreğimizi sahaya koyduk ve maçı çevirmeyi bildik. Bize ruh veren, bizleri hırslandıran, motive eden yardımcı hoca kimdi biliyor musunuz?
Cumartesi akşamı Beşiktaş'a attıkları iki gol sonrası sevinmeyen ZİYA DOĞAN...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA
Anasayfa Anasayfa Beşiktaş Beşiktaş Fenerbahçe Fenerbahçe Galatasaray Galatasaray Trabzonspor Trabzonspor